Pazartesi, Şubat 28

Faili Meçhul Kıyak! Harekâtı (=




Sevgili dostlaaar size bi'şiy diyceem ben! =)
(bilenleriniz vardır eminim çokça,lakin olsun belki bilmeyen vardır:))

Öhöm:) :P şimdi,

"Hadi bir oyun oynayalım!" diyor Fikir Atolyesi 'nin Tunç Kılınç'ı..tarih 27/02/2009.
Ben bu yazıyı okuyalı bir yıldan fazla oldu, o zaman  'Hayat GüzeLdiR' yok daha ortada.
Bu nasıl güzel bir şeydi anlatamam, nasıl heyecanlandığımı hissedebilirsiniz yazının sonunda daha iyi:)

İzlediniz mi bilmiyorum bir film vardır 'İyilik BuL İyilik Yap' diye..
Mimi Leder imzalı 2000 yılında vizyona giren filmde minik Trevor sosyal bilgiler öğretmeninin 'dünyayı değiştirmek için bir fikir üret ve gerçekleştir' konulu olarak verdiği ödevden harika bir proje çıkartıyordu..ve iyilik yapma harekâtı salgın gibi yayılıyordu..(harika bir filmdi izlemeyen varsa kesinlikle tavsiyemdir.))-diyerek ilk iyilik hareketimi yapabilirim sanırım:P-

Bu filmi izlerken de aynen bu yazıyı okurken olduğu kadar heyecanlanmıştım..
-Lakin belirtmekte yarar var,bu fikir bu filmden esinlenilmiş değildir;)-
Ve ben onca zaman sonra bu harika fikirle yeniden karşılaştım!
Yeniden heycanlandım!
Daha evvel olduğu gibi yarım kalmamalı dedim!
Herkes duymalı, bilmeli herkes!!(:

Bu hareket yayılmalı!
Lakin efendim dün yani fikrin çıktığı tarih -27 Şubat günü- artık Dünya FMK(Faili Meçhul Kıyak) Günü olarak kutlanmaya başlanmış bulunuyor,hayırlı uğurlu olsun;)

'Çok uzattın fikri duyalım' diyorsanız işte size fikir:)

"Ufak şeylerle insanları mutlu ederek mutlu olmak… Hem de anonim biri olarak!
Tanımadığımız birilerine ufak bir iyilik yapıyoruz ve o kişi bunu kimin yaptığını bilmiyor.
 Çıkar düşünmeksizin kıyak yapmak ve o kişinin mutlu olmasını sağlamaktan söz ediyorum." diyor Tunç Kılınç.

Şimdi efendim yukarda görmüş olduğunuz görsel bu fikir için kullanılan karttır.Kart bu oyunun en mühim unsurlarındandır.)
diyerek Tunç Bey'e sözü bırakıyorum tekrar;

"Kart oyunun bulaşıcılığı ve devamı için gerekli. [Bir de "aa bak birisi burada ne unutmuş" denmemesi için!] Kime, ne zaman, hangi şartlarda bir kıyak yapacağımız da zaten belli olmaz. O yüzden bunları kesip cüzdanda taşıyoruz :)

Şimdi ilk etapta aklıma gelen birkaç fikir:

•Köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. Gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.


•Yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)


•Uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. Kartı mezara bırakıyoruz. Oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.


•Karta ataçlanmış 10 TL’lik bir banknotu yolda düşürmek.


•Birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. Sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.


•Haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.


•Vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.


•Sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)


•Apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.


•Görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [Bunu Amelie filminde gördüm!] Kartı o kişinin cebine atıyoruz. Belki bir yakını bulup okur sonradan ona.


•Desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)


•Otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.


•Bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün tabii ki. Siz de aklınıza gelenleri burada paylaşırsanız mutlu olurum.

Ben ilk kartları kesip cüzdanıma koydum. Gördükçe hatırlamak adına bile faydası olacak."

diyor fikir sahibi fikir atolyesinden...

Eee ne diyorsunuz harika bi'şiy bu değil mi:))

Eskiden daha çokmuş ya hani fırınlarda 'askıda 1 ekmek' vb. güzellikler..
O gün yiyecek ekmeği olmayan fırına gidip 'askıdan bir ekmek' dermiş..

Bunun detaylı düşünülmüş hali..

Hem faili meçhul olmak da sanırım bu işin en güzel hali..
Öyleyse diyorum ki ne duruyoruz!!
Yaşasın FMK Hareketii!!

Daha neler neler yapılabilir?? ;)
Siz ne dersiniz dostlar ?? =)


....


-Ebr-i Nisan-



Pazar, Şubat 27

'Bir tatlı huzuur aLmaya geldiim (= ' **MiM**

Sevgili Saadet'cim tarafından yeni bir MiM'le buluşturuldum.) Çok teşekkür ediyorum çok;)
Tuhaf bir şekilde hayata karışmış gibi hissediyorum kendimi..hep akıntıya karşı 'ararken' akıntı yönünde 'bulmuş' gibi..ve akıntıya karşı aramasaydım bulamazdım diyorum içimden defalarca..ve bilerek..

Herşeyin bir anlamı olmalı/ydı tabii..herşeyin bir anlamı vardı..ve var..
Ondandır bu güzel mim konusunu girişinden alıyor..bana gelişinden..hiç haberim yokken hem de..

Konusu nedir diye sorarsanız;' Huzur nedir?
En huzurlu olduğunuz an'a gelene kadar nelerden geçtiniz?' diyor canım Saadet..

Huzur diyor..Durup düşünmeye gerek kalmıyor..öyle bir zaman ki bu sesin gelişi..
Fısıldanıyor kulaklarıma her yönden..ne yana baksam görüyorum işte..
Huzur; artık bana AşK'ın Huzuru'nda başlıyor..
Her yana sevgiyle bakmak başkaymış, aşk'la bakmak başka..
Bunu keşfettiğimden beri içimdeki huzurun tarifi yok..
Daha evvel gördüğüm anlamı, aşk'la daha keskin bir hal alıyor..
Deseniz ki 'bana huzurun resmini yapabilir misin abidin?'=)
'Neden olmasın' derim, gözümün gördüğünce pek tabii ;))

Yine aşk deyip başlamalı..

O'nu bulmuş olmak, Aşk'tan öncesi ve Aşk'tan sonrasının görüldüğü yerde durmak,kapısını açmak..belki henüz acemiliğinde bile olmamak evet..
Ama bir dünya karışıklığın yerli yerine oturması ne büyük huzur bilseniz..hepimize olsun inşallah hepimize..
Sonra o bakışla tekrar bakmak dünyaya..
Huzur ki önce 'an'dır ya..o 'an' da hangi resim çiziliyorsa gözde,yürekte insan huzur denen kelimeyi getirip tam ortasına kurar bu resmin..
Adı en çok mutlulukla anılır; zira mutluluk huzurun kankardeşidir..
**
Kabus görmeden, zır zır çalan saatin sesini duymadan bazen, sırf gözüme güneş kaçtı diye uyanılan sabah uykusudur örneğin..uyandığımda pencerenin diğer tarafından başlarını eğip perdenin altından içeri bakmaya çalışan 2 adet kumru:) -yaşanmıştır:)-
Mutfaktan yayılan kızarmış ekmek kokusu..ve demlenmiş çay(: (ah o çayın bir de sobada demlenirken çıkardığı koku olsa:) )
Dip köşe yapılmış bir temizliğin kokusu sonra, o yorgunluğun üzerine içilen 2 şekerli(!) kahve:)
Yeni alınmış bir kitabın halime şifa satırlarıyla buluşmak..
Dışarda yağan yağmuru, aralık duran pencereden dinlemek, yağmurun toprağı öperken yaydığı toprak kokusunu çekmek ciğerlerime derin derin..
Ve o yağmurda dışarda olabilmek kimi zaman da:) kaçmadan, koşmadan, saçak altına sığınmadan, başımı gökyüzüne çevirip yavaş yavaş yürüken, yüzümden rahmetin okşaması..

Bir su birikintisinden su içmeye çalışan güvercinin kafası gördüğüm:)
İçinde olduğum bir belediye otobüsünde veya dolmuşta sevdiğim bir şarkının çalması..
Emek verilen bir işin sonundaki başarının coşkusu,sevdiklerimle paylaşılan..aynı şekilde onların coşkusunun içinde paylaşan olabilmek..
Aradığım birşeyi yerinde bulmak bazen de:)
Sevdiklerimin mutlu yüzü uzun zaman sonra gördüğüm..
Aradan geçen zamana ve kilometrelerin yorgunluğuna inat ilk günkü tazeliğinde durduğuna şükrettiğim dostluklarım..
Kar yağan bir gecede bir sokak dolusu yaşlı çocuk, kar topu oynayan:)
Güzel bir filmin ortasında çalmayan telefon:)ve o filmi en az iki kişi izlemek patlamış mısır ve bir fincan kahve eşliğinde:)
Gün ortasında, akşam sevdiğim dizinin olduğunu anımsamak:)
Burnumdan yeniden nefes alabildiğimi farkettiğim gribal enfeksiyon günleri:)
Hastalıktan sonra sıhhati, ayrılıktan sonra vuslatı gören gözlerim..
Karanfilli, tarçınlı ve zencefilli kurabiye kokusu yayılan mutfaktan..
İçinden kitap ve kahve kokusu taşan dükkanlar,geçtiğim..
Gözlerimizin aynı baktığı insanlarla buluşabilmek her kıyıda..buluşturulmuş olduğumuzun farkında durmak..

İçimdekileri kağıtla buluşturabilmek..
Bir çocuğun gülümseyen yüzüne denk getirmek gözlerimi..ya da sevimli bir ninenin,dedenin:)
Yaşlarına rağmen kendi işlerini yapabilecek sıhhatte olabilen tontonları insanlığın..
Kendine yetebilen, yılmadan, yorulmadan, iyiyi savunan,işini en güzel şekilde icra ettiğini gördüğüm insan evlatları..
Sevginin yaşadığını gördüğüm gözler..
Dedemin geldiğimi mutfak penceresinden gördükten sonra oynayarak kapıya çıkması=)
Anneannemin 'anneannen olmam!' tehditleriyle elime sıkıştırdığı harçlıklar,şekerler çikolatalar,yazmalar,çeşit çeşit oyalar vs..(:

Çocukluğumuzdan konuşmak:) Zamanı konserveleyebilmenin mutluluğu..
Kötülükten çok iyilikle buluşması kalplerin, gözlerin, dillerin..
Anlayabilmek, anlaşılabilmek..

Bir insana uzanan bir el olabilmek..ya da uzanan bir el ihtiyaç duyduğumda..
Başımı yaslayabildiğim bir omuz suskunluğumda..
Sessizliğin konuştuğunu bilen dostlarla oturup uzakları seyredebilmek..
Umut edebiliyor olmak..
Okur yazar olmanın mutluluğu..
Görebilmenin, duyabilmenin, kokluyor, hissedebiliyor,yürüyebiliyor, gülebiliyor, konuşabiliyor,düşünebiliyor olmanın farkına varmak zaman zaman..(her zaman olmalı esasen..)
Bazen kesilen elektrik.. mum ışığını görebilmek yeniden, hem de ailece:)
Ve o kesintinin tüm mahalleye armağan ettiği sessizlik..o sessizliğin kardeşimin gitarı ve sesiyle süslendiği zamanları..
Posta kutusundaki mektup..
Uzun bir günün en güneşli hali..
Baharın gelişi..
Sevdiklerimle dolu kalabalık bir piknik..
Dünyanın döndüğünü bilmek bazen de..
Yaşıyoruz şükür diyebilmek..
İnanıyorum çok çok şükür diyebilmek..'inanlardan' olmanın mutluluğunu duyabilmek..
Ve başında da sonunda da bir duanın huzurunda olabilmek her 'an'da huzuru verenden istemek yalnızca..
Dua kapısına varabilmek.."O kapıya çağırıldıysan duan kabul olacaktır" sesini duyabilmek..
Canımın yandığında, o can acısından sıyrılıp unutulmadığımın farkına varabilmek..ve şükredip sevinebilmek..
Merkez Efendi'nin dediği gibi Firarperest'te de; 'herşeyin zaten dengede ve ahenkte olduğunu,herşeyin merkezinde olduğunu' kavrayabilmek..
**
Bir de En huzurlu olduğunuz 'an'a gelene kadar nelerden geçtiniz? demiş Saadetcim..
Diyebilirim ki herşeyi zıttında görerek..herşeyi zıttıyla görerek..
yaşayarak, yorularak..en sonunda ne istediğimi bilerek..
önce 'istemek' gerekmiş meğer ne istediğini bilerek istemek..
**
Yine uzattım değil mi:P
Lakin kimbilir daha neler neler var şimdi şu saatte gözümde resmini çizemediğim..
Aklıma geldikçe sıraladığım şu satırların arkasına saklanmış nice huzurlu vakitleri ömrümün..olsun sizlerin kelamıyla tamamlanacaktır ya..hem biliyoruz öyle değil mi;)

Bir tatlı huzur alıyorum:)
Bu güzel mim için de tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.)

Ve aynı konuyla MiM'liyorum;
Beyaz Lale
Kalemin Secdesi
Kutlu Melodi
Meçhul Kelebek
Kitap Delisi Gizem
Zuzu*

vee aslında tüm misafirlerim de demek istiyorum MiM'lendiniz efendim;)

Sağlıcakla..
Hayırlı Sabahlaar;)

-Ebr-i Nisan-

Cuma, Şubat 18

Tarihî MiM ! (:



Yeni ve güzel bir MiM'le sevgili Kalemin Secdesi tarafından mimlenmiş bulunduğumdan haberdar oldum an itibariyle ..Kendisine teşekkürlerimi iletiyorum öncelikle, zira konu gerçekten güzel bir konu.)

Eveeet sorulara geçecek olursak;

1. Kalbinizde ayrı bir yeri bulunan Osmanlı Sultan'ı hangisidir?

Benim için de II. Mehmet yani Fatih Sultan Mehmet'tir.
Henüz ilk tahta geçişi 12 yaşında olan sultanın zaferleri küçük yaşta kendisinde fazlasıyla mevcut bulunan hayal gücünden midir diye merak etmiyor değil insan..

Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan lakin sergilenmeyen Fatih'in resim defteri aslında buna en büyük kanıt olabilecek olmasına rağmen,bize parlatılan konserve takımlarının gösterilmesinin daha mühim olduğunu savunan insanlarca  bu hayal gücünün sayfalarından mahrum bırakılıyoruz..
O ki Rumeli Hisarı'na imzasını atan Sultan..
Eserin yapımında kendisi bizzat çalışmıştır,zira imza ait olduğu elden çıkmalıdır.

Bilen vardır elbet lakin söylemek isterim; Hisar'ın şekli kufi yazısı ile Arapça Muhammed ismi şeklinde yapılmıştır.
II.Mehmet ilk taşı Peygamber Efendimizin doğum gününde koymuş, son taş ise Regaip Kandili'nde konmuştur.
Bu süre zarfı 132 gün olup; ebced hesabıyla Muhammed kelimesinin sayısıdır!.
Düşünebiliyor musunuz bu kadar ince düşünülmüş,hesaplanmış bir eser..

Karadan yürütülen gemileri söylemeye bile gerek yok..
Harika bir hayal gücü,muhteşem bir zeka ilk etapta sizi kendisine hayran bırakmaya yetiyor da artıyor bile..

2. Osmanlı Sultanlarını diğer kral ve idarecilerden ayıran en belirgin özellikler nelerdir?



Öncelikle adalet demek istiyorum ben de..Yokluğunda daha net anlaşıldığı üzre..

Halkın doğrudan doğruya şikayetlerini hükümdara sunabilmesi,bu doğrultuda da hükümdarın emriyle haksızlıkların giderilmesi.
Cuma namazına giderken,sefere çıkarken veya dönerken vs.hükümdarın direk dilek ve şikayetleri kabul ettiğine rastlarsınız tarihin tozlu sayfalarında..ve hepsi dikkate alınır..

Halkının çıkarları,güvenliği, refahı düşünülerek adım atılır her seferinde..
Ve o halk sultanına her daim sonsuz güven duyar..düşünsenize..

Ayrıca Sevgili Kalemin Secdesi'nin de belirttiği gibi ilme ve alime verilen değer..
Şimdi görmeye aşina olmadığımız pek çok özellik sayılabilir aslında..lakin bu kadarı bile kafi diyorum..

3. Osmanlı Devleti dendiğinde, aklınıza düşen ilk şey nedir?

Tabi ki 'adalet'..ilk akla düşen..


4. Osmanlı Devleti'ndeki bilim/din alimlerinden bir tane örnek vererek, hakkında üç özellik ya da bilgi veriniz.

Akşemseddin demek istiyorum ki böylelikle aynı zamanda 5.soruya da cevap vermiş oluyorum sanırım.)

Akşemseddin İstanbulu'un manevi fatihi olarak da anılan Osmanlı alimidir,II.Mehmet'in hocasıdır.
Gece gündüz demeden askerlere zafer müjdesi verip,onları teşvik ederek Fatih'in en büyük yardımcısı olmuştur.

Saçının ve sakalının ak olmasının yanısıra beyaz giyinmesinden ötürü de adına Akşemseddin denmiştir.

Ve Akşemseddin kendini tıp ilminde de yetiştirmiş, mikrop kavramını tanımlamıştır.
Yani Pasteur'ün teknik araçlarla 4 asır sonra varabileceği sonuca o 4 asır evvel vararak,dünyayı haberdar etmiştir.)


5.Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşamak ister miydiniz?
(diye sormak istiyorum..bilgiye dayalı olmasın bu sefer..)
O zamanı mı tercih ederdiniz,yoksa bugünü mü?peki neden?

(Arkadaşlar son soruyu cevaplandırdktan sonra o sorunun yerine kendi sorumuzu sorarak yönlendiriyorsunuz ;)

Eveeet sıra geldi MiM'lemeleree:) cevaplamayı dilerlerse bu MiM'i;

cherryblossom

Meyra

Tuğçe

dicle kiyisinda masal kentim

Perdeler Ötesi  'ne gönderiyorum..

Ayrıca cevaplamaktan keyif alacak herkese gelsin;)

Kolay gelsin efendim.)


-Ebr-i Nisan-

Perşembe, Şubat 17

İbrâhim


İbrâhim

İbrâhim, içimdeki putları devir elindeki baltayla
Kırılan putların yerine yenilerini koyan kim?

Güneş buzdan evimi yıktı, koca buzlar düştü
Putların boyunları kırıldı.
İbrâhim, güneşi evime sokan kim?

Asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı

Ben ki, zamansız bahçeleri kucakladım,
güzeller bende kaldı.

İbrâhim, gönlümü put sanıp kıran kim?

Asaf Halet ÇELEBİ



.....Bir şiir uyanıklığından..


Güneşi Sobe'ledim..



"Bir çocuğun elinden oyuncağını çekip almak,onun hayallerini çalmak demektir.
Hayalleri olmayan çocuklar hemen büyürler ve artık hiçbir zaman çocuk olamazlar.
Hayalleri olan çocuklar, büyüseler bile yüreklerinin bir kenarında saklarlar çocukluklarını.
Onların misketleri hep ceplerindedir.
Ayakkabılarının burnu top oynamaktan hep patlaktır.
Paçaları hep çamurlu,sırtları hep terlidir.
Hayat onlarla renklidir."*

Karşımda duran peluş oyuncaklara bakarken aklıma düşüyor bu cümleler..
Mütehayyil bir halde yakalıyorum kendimi..
Oyuncak nedir ki?
Biz çocukken herşey oyuncaktı bize:) Böyleleri vardı tabi ama arada sıradaydı.
Mühim olan hayallerdi çünkü..Bir çay tabağından da oyuncak olurdu, bir bez parçasından da ya da bir tahta parçası..
'Beş taş' oyununda en mühim oyuncak köşe bucak aranarak edinilmiş minik, yusyuvarlak taşlardı örneğin..
Sek sek içinse şöyle düzgün ve en dikdörtgeninden bir mermer parçası:)
Hayallerimiz vardı ya yeterdi bize her şey..Hayat bize yeter de artardı..
Yeter ki insanın elinden çocukluğunu almasınlardı..

Ben mesela çocukluğumun yakasını hiç bırakmam,diğer tarafımdır..Daha geniş görmek istedikçe yaslanırım ona,uyurken başımın altına yastık yaparım..
'Dünyaya bir çocuğun gözleriyle bakabilmeyi' kaybetmekten aklım çıkar..
Derim ki bir dostun dediği gibi 'biz hep insanların neden bu kadar gaddar olduklarını anlayamayacak kadar büyük kalalım'..
Hep öyle temiz, saf ve aydınlık bakalım..hep güzeli görsün gözlerimiz..
(gerçek bir çocuğun görmesi gerektiği gibi..ve aslında gerçekte bir insanın..)
Ve bunları düşünürken gözlerime bakıp gülümseyen öredekçiğe takılıyor bakışlarım..Peluş aslanların arkasından kafasını uzatmış :)
Elimi uzatıp kurtarıyorum onu aslanların elinden,'Aman Yarabbim' diyorum 'bu ne güzellik!'(:
Zira kırmızı üzerine beyaz puantiyeli bir elbise ve elbisesine uygun  kırmızı bir kurdelası var başında:)Surat deseniz; bu kadar sevimlilik fazla:)
'Bence sen burda daha fazla durma' diyorum alıyorum ördekçiği.
Bir de güzel hediye paketi yaptırıyorum. :P
Sonra civardaki bir kırtasiyede alıyorum soluğu, çocuk kitaplarının arasında gezdiriyorum parmaklarımı..
Sanki zihnimden geçen buymuş gibi 'Peter Pan'la 'Alice Harikalar Diyarında' çıkıyor önüme:)
Onları da alıyorum:)
Bugün çocukluğuma mı çalışıyorum ne:P

Hava soğuk ama olsun..Soğuk ne zamandır iyi geliyor..
Saat kulesine takılıyor gözüm saat de epey ilerlemiş..Hazır buralardayım belki babama rastlarım okul çıkışıdır,birlikte döneriz diyerek okulunun o tarafa doğru yürüyorum..
Güneş bulutların arasında saklambaç oynamakla meşgul.
Ki zaten ben de tam oyun havamdayım, Güneşi arıyorum,sobelemem an meselesi (:

Sokak sokak yürüyorum..Öğrenciler dağılıyor bu sırada..Nasıl şekerler..ah ilkokul yılları:))
Bizim zamanımızda önlük vardı ne güzel mavi mavi diye geçiyor içimden..
Yazık şu çocukların haline bakın şimdi etekti,kumaş pantolondu, gömlekti, süveterdi, hırkaydı..
Eh bir de sırtlarında ağır mı ağır çantaydı ..

Gözüm bir ufaklığa takılıyor arkadaşlarına dönüp el sallarken..onun yolu ordan ayrılıyor..
Yek başına dönüyor sokağı..Dönerken göz göze geliyoruz,yüzünde mütebessim bakışlar süzülüyor..
Hemen atılıyorum önüne doğru,okulu soruyorum.(bilmediğimden değil, ama içimden gelerek işte.)
Arkasına dönüp tarif ediyor.
Daha küçücük.Kaçıncı sınıf bilmiyorum ama ya 2 diyorum ya 3.
Sonra dönüp bakıyor,müphem bir ifade taşıyor suretinden..
Gözlerini görmelisiniz,bu kadar mı güzel olur, ne yeşil ne ela, grimsi ama o da değil..O kadar derin bakıyor ki insana..
Teşekkür edip adını soruyorum.Adı Gülsüm..tanışıyoruz.
Sonra diyorum 'babam da o okulda biliyor musun?onun yanına gidiyordum.'
'Tanıyorum' diyor gülümseyerek, 'örtmenimiz yokken dersimize girmişti kaç kez.'
Bir yakınlık ki sormayın..kanım kaynıyor küçüğüme..
Aklıma birden aldığım ördekçik geliyor.
Diyorum ki " sana şimdi küçük bir hediye versem, annen ya da baban kızar mı buna?'
'Annem gitti zaten, babam da bişey demez' diyor..'ama niye hediye vereceksin ki' ekliyor sonra..
Lakin benim aklım 'annem gitti'ye takılıyor..
'Annen nereye gitti ki' diyorum.
'Babam öte tarafa gitti dedi.' diyor..başını hafifçe yana yatırıp gözleriyle uzaklara ufak ufak bakarak..

Hani insan kalbine yıldırım düşer ya..öyle her zaman değil ama birden oluverir, hiç beklenmedik bir anda..
O bulutlu gözlerden kalbimin tam orta yerine o anda bir yıldırım düşüyor..Gözlerime hücum eden yaşları nereye saklayacağımı bulmaya çalışıyorum..bir öksürük ardına koyuyorum sonra..cebimden çıkardığım selpakla da burnumu siler gibi yapıyorum...
Ama cümleleri toparlamak ne mümkün..
'öte taraf' diyor ama öte taraf neresi biliyor mu bilmiyorum ki..
'ne kadar oldu ki ' çıkıyor ağzımdan..'yazın gitti' diyor..
'peki kardeşin var mı ablan , abin?' diye soruyorum anlatıyor..
Bir küçük kardeşi var 3 yaşında..Babası yeni iş bulmuş, ama ne iş yapıyor bilmiyor Gülsüm..Kardeşine babannesi bakıyormuş şimdi..O da öz babannesi değil..Sürekli hastalanır, hastanede yatarmış..Yarıyıl tatilinde kardeşine o bakmış..
O anlatıyor, ben anlıyorum..içimdeki ayaz onun ayazında üşürken daha da, bir araba kornasıyla irkiliyorum..
Gülsüm'ün bakışları içime düşüyor..
Yüzündeki ifadenin anlamı aslında bütün dillerde aynı..ve o anlam saniye saniye çoğalıyor,yeni bir anlam doğuruyor gövdesinden..
Anlamışlığın yanına çocukluğu katıp, tebessüm bile edebiliyor en büyük haliyle.
Karşımda duran küçük kız birden büyüyüveriyor..
Sonra yanımızdan geçen kedinin kuyruğunu tutmaya çalışıyor çocukça..
O sırada yüzümdeki mütereddit ifadeyi silmeye çalışarak çantamdaki paketi çıkarıyorum.'Bak' diyorum 'bu senin, aç bakalım sevecek misin sen de.'
Yüzünde genişleyen bir gülümseme, gözleri ışıl ışıl..Açıyor 'aaa ne güzeeel' diyor bağırarak.
'Beğendiğine göre sorun yok' diyorum,' hem artık biz arkadaşız,tanıyorsun da beni,babamı. ben bunu sana almışım da haberim yokmuş görüyor musun' diye gülümsüyorum.
Teşekkür ediyor en çocuk haliyle..nasıl mutlu mesut şu zamanın içinde..
Ve kitaplar! evet..'okumayı sevdiğini de öğrendikten sonra(ki sevmese de ben ona sevdirmez miydim, sevdirirdim;)) o 2 kitabı da ellerine teslim ediyorum..bayılıyor..Ama ben ondan daha çok bayılıyorum..
Mutluluğu bir çocuğun gözünden görecek insan önce..Sonra yapacak mutluluğun tarifini..
Yüzünde gezinen mutluluğu kalbinin taa  içinde sık sık ve uzun uzuun hissettirsin Rabbim diyorum içimden..
Telefon numaramı veriyorum sonra, canın sıkkın olunca,birşeye ihtiyacın olunca,ne zaman istersen arayabilirsin, hem ben sık sık gelicem görüşürüz de bol bol arkadaşız ya artık' diyorum, gülüyor.gülüyorum ben de..
Küçük,ama yaşından fazlasıyla büyük, anlamış bir arkadaşım oluyor bugün..
Evine kadar eşlik etmemi istemiyor 'baban bekler' diyor..
Öpüyorum yanaklarını küçük elleriyle sarılıyor..ayrılıyoruz.
Kısacık sürede kilometrelerce mesafe aşıyor paylaştıklarımız..

İçimdeki duyguları tarif et deseniz cümleler öyle bir düzen bozar ki..anlatamam..
Rabbim seni çok seviyor küçük kız diyorum,umarım ilerde de çok sevecek..
Sınavın öyle böyle çetin değil,mükafatın çok güzel olacaktır inşallah..
...
İnsanın büyümesi an meselesi..
Ama hayallerine sardığı çocukluğu da koyacak bir cebi hep olmalı..
Gülsüm şimdiden büyürken öğrenmiş bunu..El sallarken geride bıraktıklarına bir gün kavuşacak olmanın(inşAllah) haberdarlığında duruyor belki bilmeden evet..Tam da o çizgide..Ama diğer eli çocukluğunu sıkı sıkı tutuyor..
Hayallerin bitmesin diyorum ardından..
Mutluluk da değil taşıdığım hüzün de..başka bir şey..Ama 'sebepli' birşey..

***

İlk başta yazdığım paragraf  izlediğim 2'cik diziden biri olan  'Öyle Bir Geçer Zaman Ki' dizisindeki Osman'ın dış sesine ait bir replik..bir çocuğun en anlamış haliyle irsal edilen bize..
O dış ses her bölümde konuşur..ve ben o sesi duydukça kaydederim..en gerçek hallerindendir anlattıkları hayatın..Elimde kağıt kalem beklerim..(:
Bugün bana' bugünü' armağan edecek bir sebep olacağını bilemezdim..
Bir çocuğun yüzünde ışıl ışıl kocaman bir gülümsemeye dönüşeceğini hiç bilemezdim..
İyi ki diyorum..o yüz güldü ya, iyi ki..Buna sebep olabilmek nasıl da harika bir hal..
Sık sık görüşeceğiz diyorum içimden değil mi ki artık arka'daş ız..

Gökyüzü bulutlarını çekiyor şehrin üzerinden..
ve ben Güneşi sobeliyorum..

-Ebr-i Nisan-

Pazartesi, Şubat 14

Solmayan 'GüL'ün Aşkıyla..





Doğduğunuz gündü EFENDİM
Güneş varlığınızla gün yüzü gördü.
Gururdan taşlar döküldü muhkem benlik kalelerinden.
Geldiğiniz sabahtı EFENDİM
Gelmeniz cümle gelmelerin gelişi oldu.
Ayrılık ateşleri çekildi umutsuz kalplerin cidarından.
Geldiğiniz andı EFENDİM
Zaman gülüşünüzün sonrası oldu, saatler tesellinizle kuruldu.
Beklemelerin hepsi cennet oldu.

HOŞGELDİNİZ...




her birimiz tek kanatlıydık, ancak birbirimize sarıldığımızda uçabilirdik.
 
bir insan bir insan için herşeyden sorumlu bilmeliydi kendini.
tebessüm bile yüzümüzün sadakasıydı; diğer yüzlere içten ve hesapsız ışıltılar,
kalpten ve sınırsız bahalar bahar borçluyduk her birimiz.
insan olmak gerekti önce müslüman olmak için
insan olmayı atlayarak, olunacak müslümanlık sığ kalacaktı, tarafgirliklere alet olacaktı, siyasal mızrakların ucunda sallanacaktı.

senin herkesi her an her yerde hiç şartsız kucaklayan en güzel yağmur olduğunu bilemedik.
aldandık,Efendimiz, gözlerinde ıslanamadık.
uçurumlar açtık kalplerimize, uzağa düşürdük şefkatlerimizi.
küskünlükleri, vurdumduymazlıkları, "bana ne?"leri yükseltip
duvar ettik.
insanlığımızı insanlığa çok gördük.

şimdi sen bizi senden sayar mısın EY RESÛL...
insandan sayar mısın?

..


Sen yağmurun annesi

Ey Sevgili

Muhabbetin bin yağmurdan serin

Sen yağ ki

Çöl doysun, çöl doysun, ey Nebi...


Sen hüznün tesellisi

Ey Sevgili

Tebessümün sonsuzluk müjdesi

Sen gül ki

Gül gülsün, gül gülsün, ey Nebi...



Sensin varlığın incisi

Ey sevgili

Yüzün senin güneşler sevinci

Sen sev ki

Aşk olsun, aşk olsun,
Ey Nebi...


Selam sana..


-senai demirci-

**************
***


Doğum Günün Kutlu Olsun Efendimiz..
Bilsen nasıl bir mutluluk senin Ümmetinden olmak..Ne büyük bir şeref..
Senin adını tekrarlamak dilimizde,tekrarladıkça susamak adına..nasıl paha biçilmez bir hediye..
Yüce Rabbimize ne kadar şükretsek azdır..

Seni sevmekten, seni En Sevgili bilmekten ayrılmasın kalplerimiz...
Seni dinlemekten, duymaktan doymasın..Sünnetinden ayrılmasın..
Özleminle dönen pervaneye uzak kalmasın..
Bir senin hasretin yaksın yüreklermizi..
Adın dilimizden düşmesin Ey İslam'ın Sonsuz Nur'u..

Seni anışımızdan haberdar ol, şefaatinden mahrum eyleme bizi..

Tesellisi fakir kalmış sözlerin içinde yanıp dururken dilsizliğimizden anla bizi..
Gül kokunla yağ bize..sen yağ ki gözyaşlarımız da ıslansın bu gece..

Alemlere rahmet olarak gönderilen Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa (s.a.v)'in doğum günüdür bugün!


Tüm Mü'min kardeşlerime kutlu olsun, mübarek olsun, rahmet, şefaat, muhabbet olsun inşâAllah!..

Mevlid Kandilimiz Mübarek Olsun..

Dularda buluşabilmek ümidiyle..


-Ebr-i Nisan-

Pazar, Şubat 13

'Bütün Kadınların Kafası Karışıktır'*


"söz yoksa, sürgün vardır. kaçarsın. nereye? en yalan yere"
...
"(..)
ellerimi cebime sokmalıyım bazen. cepsiz şeylere dayanamam. insan ellerini nereye koyacağını şaşırıyor. şaşırdıkça ellerimiz çoğalır. dikkat edin bir kez, mutlaka çoğalır."

 "o okumaya başladığı zaman, benim de ceplerim sökülüyor. cepler, sanki fidelle iş birliği yapar gibi, durup durup sökülüyorlar. ellerimin çoğalması da cabası. sonra, çaylar getiriyorum ona, çaylar dökülüyor. çaylar döküldükçe ellerim çoğalıyor. ellerim çoğaldıkça yastıklar sırılsıklam."
....
" hiçbir zaman işe yarar bir adam olamadın ki fidel. varsa yoksa virgüller, kenar çizgileri..."
...
"(..)çok eskiden, ellerim annemin ellerine benzemeden önce, 'her şey çok güzel olacak' derdim."
... 
 "birinin kendisini bir yere kapatması nedense diğerlerini pek korkutur. sanki dışarda kaldıklarına bozulurlar; onur meselesi yaparlar."
...
"duyarlılık senin sandığın gibi her olayda oturup ağlamak değildir."
...
"hiçbir şey beklemediğini söyleyenler en çok bekleyenlerdir aslında."
...
" en başından yorgun ve küsmüştük. biz, küsmüştük.
ne garip, oysa bir çoğumuzun adı çağrı, umut, barış, devrim, savaş veya özgürdü"
...
" biz ölünce- siz susuyorsunuz ya, biz ondan ölüyoruz işte- ölünce biz, karşısında durup susacağınız kimse olmayacak. silahlarınızla yalnız başınıza kalacaksınız"
  ...
"(..)düşün biraz, böyle olur hep. 'o' gider ve çoğalır tek kişilik sinema biletleri, aklın anımsattırdığı arkadaşlar ve bilimsel yayınlar.
 kadın anlaşılmamış bir şaka gibi havada asılı. kadın hep, en önemli yerini unuttuğu komik bir öyküyü arar. aslında her öykü, bir tür terkedilmeyle başlar."


"(..)
o gün öldüm. artık hiçbir soruyu yanıtlayamayan bir gülümsemeydim.
sorusu olmayan bir yüz. acısız beyin.
her şey, karşısında gülümsenecek bir film gibi akıp gidiyordu.
 ben, tam da istediğim gibi, orada öylece duruyordum. orada öylece durup, katillerden intikam bile almak istemiyordum. durmak ve gülümsemek. en sonunda bunu yapar insan. ne bağırmak, ne küfür etmek.

yenilmekle uzlaşmak arasındaki yerdedir delilik.
delirdiğinizde herkes, artık mutlu olduğunuzu, her şeyin düzeldiğini sanır. düzelmiştir de bir bakıma. çünkü unutmuşsunuzdur.

böyle bir delilik, hastalık değildir. bu delilik, insan üzerinde işlenen suçların sonucudur.
ve suçlar hiçbir zaman kanıtlanamaz. gizlenmemiştir, bu yüzden ortaya çıkarılmaz.
kimse cezalandırılmaz. suçlu olanlara hiçbir zaman suçlarını gösteremeyiz.
suçları yine mahkumlar dinler ve dinledikçe yeni acılar çekerler.
acı, yine acı çekme yeteneği olanlara düşer. yine dinleyenler duyacaktır.
işte öyküler, bu yüzden hep biraz yanlış adrese gider..."
....
"(...)
hani bazen olur ya, ağlamak yetmez. ağlamanın hiçbir türlüsü yetmez.
bağırmak da yetmez. çekip gitmeye bile gerek yoktur.
 garip bir gülme kaplar göğsünüzü.
çünkü acı öyle büyüktür ki , bedeninizi kaplar, bedeniniz acı olur.
acı yabancı değildir, batmaz, gülersiniz. gülüyorum.
bütün gizlenmiş, yatıştırılmış, bütün yasaklanmış gülmelerimi gülüyorum."
....
" 'yaşamak ,eskimektir' dediğim ilk gün , beklenmedik bir şey olmayacağını da fark etmiştim.
belki biraz daha iyi, belki biraz daha kötü.
ama hiçbir zaman beklenmedik değil. insan , bekler çünkü, tetiktedir.
beklemediğini söyleyenlerse, en çok bekleyenlerdir.
.....
"ben mi? ben, gündüz uykularından," ben burada değilim aslında" diye uyanan biriyim."
....

"bir gün bir anda, bazı kızgınlıklarını unuttuğunun farkına varacaksın.
artık pek düşünmediğini, çünkü artık bildiğini anlayıp, ellerini bir klarnet taksimi gibi uzatacaksın, hala kafan karışık olacak.
ama artık bunu seveceksin, sevmelisin de. çünkü...
kadinsin...
...bir çiçeğin yanından geçer gibi yaşamalıyız aslında.''
 
*Bütün Kadınların Kafası Karışıktır
Ece Temelkuran

..
Ece Temelkuran'ın henüz 23'ünde yazdığı ve bendeki haliyle altı çizilmekten okunmayacak hale gelen kitaptır kendisi(:
yukarda dağınık duran satırlar aralarından seçmedir..aslında her cümle kendi öyküsünü üretir..

raflarda gezinirken göz kırptı bugün..burdayım dedi.."kafan mı karışık?"
"bilirsin" dedim "ben de sendenim..
kimse anlamaz bazen, niye dertleniveririz, öyle durup dururken..
aslında ortada hiçbir şey yokken..
ortada olmayanlar herşeyden ibaretken ve de..

içimizdekilerden emin,yolumuzda yürürken..
öyle durduk yerde işte..
çok başka sebeplerle..
ve kimselerin sessizliğin dilinden anlamadığı zamanları seçerek..

bir kafa karışıklığı işte..sen de 'adı bu'!
ben diyeyim 'anlamak'..
hergün daha fazla ve daha derin..(.
anlıyor musun.?

dediğin gibi "bir çiçeğin yanından geçer gibi yaşamalıyız aslında.."..

okunulası kitaptır..
anlamak ve anlaşılmak üzerine..
bir de kendini onun da yerine koyabilmek..

- Ebr-i Nisan-

Perşembe, Şubat 10

MiM-(i)ki (: -'küçüğüm daha çok küçüğüüm' (:-

Sevgili Kelebeğin Katibesi mim'lemiş beni.) teşekkür ediyorum kendisine zira konu çok hoşuma gitti:)

MiM  "Hangi çizgi film kahramanı olmak isterdiniz?" diyor..Çok da güzel diyor.)
Lakin ben soruya kalabalık bir cevap verecekmişim gibi hissediyorum şu an:)

Hala oturup keyifle izlediğim için :P tabi benim çocukluğumdaki çizgi filmler olursa genellikle daha çok:))

Örneğin Bir Heidi olmak isterdim:)
Kırmızı domates yanaklı, sevimli,inatçı,hayat dolu, fazlasıyla duygusal,keçileriyle ve arkadaşı Peter'le Alp'lerde koşturup duran:)yeşil kırlardan yuvarlanan,yuvarlanırken başını bir yerlere vurup muzip bir gülümsemeyle "uf" diyen o sevimli küçük kız:)
Nasıl canım çekerdi izlerken büyükbabasının yaptığı taze peynirden büyük bir parça:)
sonra sıcacık ekmekçiklerden:)
ve taze mis gibi kaynamış sütten:) daha ne olsun ki;)
O deli dolu,en ufak şeylere dünyalar kadar sevinebilen,hayatın her karesinde mutlu olacak birşeyler bulan kendine,doğaya hayranlık duyan ve hayranlık duymalarına sebep olan insanların; evet evet Heidiii:))
Heidiiii Heidiiiii:) duyuyor musunuz müziği;)

Daha bitmedi tabii.)
Kalabalık dedim ya:P

Örneğin bir Charlie Brown :)evet evet aynen, bayılırdım ona da snoopy'siyle:) fazla akıllı köpeği Snoppy'e de:)
Kendine has özlü cümlelere sahip bu karakterin şu cümlelerini de eklemek isterim zira;P ;"· Hayatın sırrı, bir derdi ötekiyle değiştirmektir.
Mutluluk kaderlerimizde yazılıdır. Tıpkı fırtınadan önce bulutsuz gökyüzü gibi."vs..



Elinden battaniyesi düşmeyen ve parmağını emen kankası Linus, geveze ve yakasından düşmeyen Lucy gibi arkadaşları olan karakter de olmak isterdim evet:)





Ve tabi ki Candy onu unutmam mümkün değil:)
Çilli,güzel, sevimli bir yüz,matrak, şakacı,ağaçların sırtından inmeyen,çok kırılsa da kalbi  umursamamaya çalışan iyilik timsali,üzüldüğünde yanağını çimdikleyen:), ıslığı yalnızlığına,mutlululuğuna mutsuzluğuna ses yapan,çokça dolu dolu konuşan,çok ama çok seven bir yüreğe sahip lakin kavuşmaktan yana bahtsız olan en sevdiğim karakterlerden önde duranı sanırım; Şeker Kız Candy.)
Evet belki de ilk sırada o hatta yerinde durmak istediğim,özdeşleştirdiğim.. :)

 kimsesiz geçmişine rağmen hayatta tutunacak cılız bir nedene dünyanın neşesini sığdırma becerisi..sevme becerisi..
okul dönüşlerinde çantayı fırlattığım gibi başına oturduğum çizgi film..sanırım izlerken sıklıkla gözlerimin dolup dolup boşaldığı ilk çizgi film de aynı zamanda, içindeki bu karakter dolayısıyla:)
müziğinin o hiç anlamadığım sözlerini ezberlemiştim çocukken, kendimce dans ederdim söylerken.
ve o sözlerin çevirisi son mısralarında; "yıldızları sayarken, birazcık kimsesiz hissediyorum/öyle zamanlarda, kendime göz kırpıyorum."diye sayıklıyordu..



 Ve bir de Cedric:))
Aslında Chan mi Cedric mi karar veremedim :P
Yalnız Cedric sözlerine ve davranışlarına da bayılan bir insan olduğumu düşünürsek:)evet evet;)

"8 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten çok güzel olabiliyor."(:
Büyükbabasıyla muhteşem bir ikili olan ufaklık
(aralarındaki bir konuşmada Cedric'in şu sözlerini anımsıyorum geniş bir tebessümle "büyükbaba sen çok yaşlısın.nasıl yaşıyorsun böyle yaa?yürüyemiyorsun koşamıyorsun bile!"(=


Her gece odasına mutlaka kocaman bir ayışığı düşen ve o her gece günlüğüne günün kritiğini yapıp yazan, ardından ellerini başının altında kavuşturup 8 yaşla ilgili muhteşem tespitler yapan sevimli, muzip karakter:)
 
Bir de hayran olunası Chen aşkı var :) kendisine "üzümlü kekim " dediği:)
 Lafın özü 8 yaşında bir Cedric de olasım geldi:)
....
 
Sanki daha fazla uzatmasam iyi olacak:) Tek bir soruya bu denli uzun cevap, hayret doğrusu!(. d:
Beynim hala konuşuyor; anne var diyor 'anne of green gables'ın anne, sonra yumurta kabuğu kafalı Calimero:), rengarenk kanatlı ve boynuzlu atı olan She-ra var misal hani He-man 'in kız kardeşi:), taş devri'nin Çakıl'ı..diyor da diyor..ama ben susuyorum artık:))
 
Bu güzel mim için tekrar teşekkürler ediyoru sevgili Kelebeğin Katibesi(.
 
veee MiM 'lenenleri açıklıyoruuum;
Duyduk duymadık demeyin!
 
-Kutlu Melodi'm
-..Saadet!
-Buhuru Mavi
 
mim'lendiniz.)Kolay gelsin ;)
Sorunuz "Hangi çizgi film kahramanı olmak isterdiniz?"
 Sevgiler..
 
-Ebr-i Nisan-
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter