Perşembe, Ağustos 25

Şimdi şeker tadında kitap zamanı!




Hayal Bilgisi Hareketi


Bu Bayram Şeker Değil, Kitap Dağıtıyoruz !


Bir gece bir fikir doğdu; tam da bayram şekeri tadında!
‘Bu bayram herkes en çok sevdiği, kendisini en çok etkileyen kitabı bir çocuğa armağan etsin.’ Dedik.

Düşünün misal, bayram sabahı kapınız çalınıyor, bir çocuk elinde şeker torbasıyla yüzünde kocaman bir gülümseme bayramınızı kutluyor. Biz de diyoruz ki, “hadi o zaman ne duruyorsunuz!” O gülümsemeyi önce birazcık hayrete sonra daha da kocaman bir gülüşe çevirme zamanı gelmiştir!

Bırakın o minik ellere okumaktan en çok keyif almış olduğunuz kitabı, üzerine de minik bir kart iliştirilmiş olsun, hatta dilerseniz güzel bir paket yapın. Hayatı bayram kılın! Ardından seyrine dalın çocuk yüzün, karşına da çocukluğunuzu alın :) Sizi de heyecanlandırmıyor mu?

Ya da dışarıda ilk defa gördüğünüz bir çocuk, bayramın neşesini ve heyecanını giyinmiş bayramlıklarıyla birlikte karşınızdan geliyor, geçin önüne muzipçe, güzel bir bayramlaşmanın ardından çıkarıp verin kitabınızı, şaşkınlığını izleyin :)

Ve biz diyoruz ki bu şaşkınlığı, bu gülümsemeyi fotoğraflayıp paylaşalım hep birlikte. Aramızda minik bir sohbet de muhakkak geçecektir veyahut arkadaşlar arasında fısıldaşmalar olacaktır elbet; “senin şekerinin yazarı kim? :)”; onları da paylaşalım burada. Kim bilir ne güzel kareler yansıyacaktır her birimizden, ne kıymetli sözcükler çıkacaktır masumane. Hediyelerimizi verirken yaşadığımız ilginç olayları, ayrıntıları, an’ları paylaşalım mesela.

Çocukluğumuzu, çocukluğumuzun bayramlarını özleyerek uyandığımız bayram sabahlarına başka bir bakışla uyanalım bu bayram. :)

Bu kez “nerde o eski bayramlar” demeyelim, bu bayramları özlenecek bayramlar kılalım çocuklarımıza…


Şimdi şeker tadında kitap zamanı!

Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi ‘Hayal Bilgisi Hareketi’ni iftiharla sunar.

Bilgi almak, öneri ve eleştirilerinizi paylaşmak, anılarınızı paylaşmak, görüntülerinizle projeyi desteklemek için bize yazabilir, güncellemelerimizi takip edebilirsiniz.

Herkese İyi Bayramlar! (:

http://www.facebook.com/event.php?eid=248964698459259 | << Etkinlik sayfamız; Kitap Bayramı! ;)
http://hayalbilgisi.org/  | http://facebook.com/hayalbilgisi

Cihat ALBAYRAK – Ayşe ÜNSAL

Pazartesi, Ağustos 8

~ Delilik Halleri ~




"Kadın duştan çıktı ve masanın üzerine bırakılmış sandviçle bir fincan çayı gördü. Ekmeğin içi çıkarılmıştı. Kadın bunu fark edince ağlamaya başladı. Gülriz Sururi'nin son kitabı "Seni Seviyorum" un kahramanı Sahra satırlarda, kitabı okumakta olan bense yatağımda ağlıyorduk. Ekmeğin içi çıkmış diye. Onu seven adam bu detayı atlamamış diye. Böylece "seni seviyorum" dedi diye. (…) “Delice değil mi? Kadınsı bir sersemlik hatta!”


Ben bu satırları okurken yağmur deli deli çarpıyordu kendini kaldırımlara… Durdum, yağmurun altında ıslanan hayatı izledim… Okuduğum satırların ıslaklığını taşıyordu yüreğim… Yağmurdan koşarak kaçan insanların aklıselimliğine(!) değil, yağmurda dans edenlerin deliliğine dokunuyordu elleri kalbimin…
“Delilik” dedim, “çocukken içimizden geldiği gibi yapılan ne varsa, hepsinin adı değil mi aslında?” Bir çocuğun her şeye sevinebilen hali değil mi hayatın ‘biz büyürken iyileştirdiğini söylediği’? Oysa çoğumuzun içinde hala ‘zillere basıp kaçma isteği… El değmemiş delilikler aradığımız…’ Tek kişi olmamızı bekleyen hayata kendimiz olma cesaretini gösterirken ruhumuz, en çok aşık değil miyiz ve de… En çok… Büyürken çoğumuzun elinden düşürdüğü bu ‘çokluk’ aşkla gelivermiyor mu yeniden?
Alice Harikalar Diyarında filminde bir sahnede, ‘Şapkacı’ karakterinin büyüyen Alice’e söyledikleri geliyor aklıma bunları düşünürken, “Sen çok daha fazlaydın. Sen daha çoktun. Çokluğunu kaybetmişsin!”
Böylesi ‘çok’ doğarken ana rahminden, nasıl oluyor da sevinebilmekten korkar hale gelecek kadar eksiliyoruz? Olması gerekenlere kim inandırıyor bizi? Ne zaman öğretmeye başlıyorlar bize boyun eğmeyi, alttan almayı, teslim olmayı, birilerine yaranmayı? Kimin kuralları bu giyinip dolaştığımız?


Önümüze koydukları kalıplara bakıyorum şimdi, kenarımızdan köşemizden kesilip içine sığmamız istenen kalıplara... “Orada dur!” diyen seslerle çevrili sınırları, “burada sus!”
“Çok fazla gülme, her şeye sevinme! Delice şeyler söyleme! İnsanların anlayacağı şekilde konuş!” Duvarlarının dili bunları öğütlüyor habire… Yalancı ödüllerle kandırıyor ruhları; azalttıkça artan ödüllerle… Renkli ne kadar fırfırı varsa ruhumuzun tedavülden kaldırmaya çalışıyor…
Ta ki biz bir gün, sevdiği adam ekmeğin içini çıkararak “seni seviyorum” dedi diye ağlayan kadının gözlerindeki nemi taşıyıncaya dek… O yüzden ‘delilik en çok aşkla kardeş’ diyor içimdeki ses… Geldiğinde bizi sarsıp tüm kalıpları yıktırıyor… Olur olmadık şeylere gülüp, insanların anlam veremediği inceliklere gözyaşı döküyoruz… İçimizde renkli kalemlerini elinden alıp küstürdüğümüz çocuğa rengarenk balonlar verip hayata döndürüyoruz…
Eksilen ne varsa tek tek topluyoruz yerden. İnsanların bakışlarından soyunup, kendimiz olduğumuz kadar aşık, içimizden geldiği gibi hareket ettiğimiz ölçüde deli oluyoruz… İmkansızlık tohumlarını ayıkladığımızın farkına bile varmadan ‘olmaz’ları ‘olabilir’ yapıyoruz… Yani “gerçekçi olup imkansızı istiyor” halde buluyoruz kendimizi…


Hafızamızın alamayacağı kadar ayrıntıyı nasıl olup da hatırlayabildiğimizi açıklayacak bir akıllı yok, aşıkken. Ve bahçedeki erik ağacının çiçeklenmesine her bahar hayret edip sevinen insanlar giderek artıyor mu bilmiyorum. Kurumaya çalışan menekşeyle konuştukça canlanacağına inanan daha kaç kişi olabiliriz? Güneş doğmuş mu diye telefon ekranına bakan uyandığında ya da? “Seni seviyorum” demenin her gün bin türlüsüyle karşılaşıp, aynı anda ağlayıp gülebilmeyi başaran kaç insan tanıyoruz? Uçağı kaçıracağı umurunda olmadan karşısındaki sevgili yüzün seyrine devam etmeyi ne olarak tanımlarsınız? “Uçuyorum” dediğinizde içinizdeki duyguyu tarif edecek bir akıllı lisanınız var mı? Okuduğumuz kitabın ellerimize gönderilme vaktinin “tam zamanı” farkındalığını taşıyanlar el kaldırsa da saysak veya… Dünyayı bir tebessümün bile değiştirecek gücü taşıdığına kaçımız inanıyoruz? Sokak ortasında en deli ve en çocuk halimizle karnımız ağrıyıncaya kadar gülebilecek kimler var şimdi bu yazıya gözü değenler arasında?


Eksiklerimi toplarken yerden velhasılı; çocukluğum yeniden, ayaklarına kırmızı rugan ayakkabılarını geçirip “ben buradayım!” diyor... Bayram şekerine benzettiği buluta el sallarken yüreğimin eli, hayallerim boyumu aşıyor…
Ha bu arada unutmadan; biliyorum o menekşe kurumayacak!

Ayşe ÜNSAL
Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi 4. Sayı
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter