Cumartesi, Aralık 28

*'Yoruldum dünyayı tanımaktan'



Eskidikçe güzel değil sadece bazı şeyler, bazı şeyler yeniyken de güzel... O an o haliyle gördüğünde olduğu gibi... Zaman geçtikçe kıymetleniyor daha da sadece... Geçip gidecek korkusu, eskiden anılarımızla dolu evler gibi yıkılıp gidecekse ya bir gün sancısı...

Durmak istiyorum, yaşım daha ne ki ama ben zamanı durdurmak istiyorum... Sanki azalıyor herşey, bi'an bitecek sanıyorum, hepsi, tüm kıymetlilerim, anılarımızı da toplayıp gidecek sanıyorum. Ödüm kopuyor...

Çokluğunu kaybeden insanlar gibi. Fotoğraf çekiyorum fırsat buldukça, zamanı kağıtlara sığdırmaya çabalamam bundan biraz, sanki elimde avucumda sadece onlar kalacak... Çok üzülüyorum mesela, daha çok çocuktum ve hep oynadığımız babaannemlerin bahçesinin doğru dürüst fotoğrafı yok... Yıkılan o evde kaldı gibi geliyor geçirdiğimiz zamanlar... Aklımda kalan birkaç kare sadece, düştüğüm iki basamaklı merdiven, mavi kareli pencereler kurban bayramlarında ardından baktığımız, yeşil eriklerimin anası, dedemin gülleri, tavuklaştıklarında üzüldüğüm sayısını aklımda tutamadığım civcivler... Yasemin; babası limon satardı, Aylin; sonra fena bağırırdı... Mayalı hamur kokan parmaklar, şekerliği hep dolu olan dolap üst rafına yetişemediğim ve rengini hatırlayamadığım şimdi... Ah fotoğrafı olsaydı hepsinin...

İnsanlar bazen "amağğn" diyorlar "durmadan çekme bırak artık yemek yiyelim" mesela ya da "saçım başım düzgün değil", "abartma, insanlar bakıyor..." İnsanlar bazen nasıl da demir parmaklık kimimize, bi rahat bırakmıyorlar... Oysa çekmem lazım benim, saklamam lazım... Sanki bitecek gibi herşey tükenecek kalmayacak gibi. Bugün dokunduğumuz çoğu şeyin yokluğu içimi soğutuyor, kendi ciğerlerimizi patlatasıya şişirdiğimiz balonlar gibi üzerine isimlerini yazdığımız insanlar, samimiyetçe fakir, nankörlükteyse kıdemli... Zaman sahteleştiriyor diye belki en çok, zaten en çok bundan durmak istediğim. Tanımak istemediğim daha fazlasını. Çünkü inanmak istiyorum eskiden var olan şeylerin varlığına hala... Yalancıktan yaşamak istemiyorum hayatı...

En çok çocukluğuna dönmek istiyor insan, şairin de dediği gibi 'dünyayı tanımaktan yoruldukça' hani yeni dünyayı... Sanki hiç kırılmamışız, sanki kimse bizi küstürmemiş gibi geliyor. Tamir gücümüzün kuvvetliliğinden değil elbet o zamanlar için bunları hissetmek, eminim ki vicdanın çok oluşundan...Herkeste çok oluşundan...

Anneannem gecenin bir yarısı sırtında taşısa yine, o köprüden geçsek... Elbiselerini yıkasam bebeklerimin, anneannem bugün anlatırken baktığı gibi baksa... Kendi çocuğu gibi, kardeşi gibi üzerine titreyen komşularımız olsa riyasız, hesapsız kitapsız. Özlemesem dizlerimin kabuklarını kaldırdığım zamanları, dizlerim kanasa yine, yine düşsem, avuç içlerim diz kapaklarım çatlasa. İyileşirkenki kaşıntısını duysam. Geçer sakın oynama, oynama ki iyileşsin" dese annem. (Yoksa artık hiç iyileşmiyor mu insan?)
Babam elinde hep çikolatalarla gelse, annem izin vermese "yemekten önce yemek yok" dese. Boyama kitaplarıma sarılsam, Bosna Parkı vardı dedem bizi elimizden tutup götürse, o küçüklükte kaybolmamızdan korksalar ya yine. Elimizi hiç bırakmasalar... Kardeşim sinirlenip çatal fırlatsa, ben karşılığında parmağını sıkıştırdığım halde oturup onunla ağlasam... Kıyamama halinde kalsak... Haşlanmış yumurtayla beyaz peynir ve tereyağı karışımı yapıp yedirirmiş annem hatırlamıyorum tadını, yapsa yedirse yine... Salıncaklar, gökyüzü kucağı, uçsam yine... Hayat Bilgisi kitaplarındaki gibi yaşadığımız mevsimler, bahar temizlikleri, kış hazırlıkları... Bayram öncesi sınıf süslemeleri, sıra arkadaşımın beslenme çantası, mavi önlüklerim, beyaz dantel yakalarım. Başımı döndürse zaman, başımızı yastığa koyar koymaz uyusak yorgunluktan mutluluktan...
Zaman unutturmasa kıymetlilerimizi, kendimizi, nerde olduğumuzu... Çok üşümesek...

Ağır gelir bana bugünün vakitsizlikleri. İnsan istiyor tıpkı o günkü gibi beraber güldüklerimiz ağladığımızda da omuz oluverse, ne var bunda demeden, geçer demeden, normal-leştirmeden, yaşasa benimle... Çünkü insan bazen en çok yalnız ağlamaktan yoruluyor...

Tüm sevdiklerimi kucaklayıp gitmek istiyorum, saklanmak... Çiğdem topladığımız tepeler nasıl...
Anneannem bana o günkü gibi baksa yine...

Ayşe.

Çocukluklarımız, yaşadıklarımız bambaşka olsa da, özlediklerimiz hep aynı. Özlemek, büyüklerin en iyi bildiği şey. Büyümeyi isteyerek çocukluğumuzu, çocukluğumuzu özleyerek büyüklüğümüzü geçiriyoruz.

Bu yüzden, çocukluğumuz eksik, bu yüzden yeterince büyük değiliz hiçbir zaman.

Adını koymasak keşke, rakamlarla ifade etmesek ne kadar yaşadığımızı...

Ve her anın, yeterince çocuk ya da yeterince yetişkin olmak için eşit fırsat sunduğunu bilsek.

Hayat güzeldir. Biliyorsun Ayşe.

~ Cihat Albayrak.



* ismet özel'den bir mısra




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter