Pazar, Mayıs 15

Hayal Bilgisi'nin Mektup Konulu 3. Sayısı Çıktı!

Hayal Bilgisi, Mayıs sayısının kapılarını ‘Mektup’ konusuyla açıyor; üçüncü adımında sizlerle yeniden buluşmanın coşkusunu taşıyarak.


‘Mektup’ diyoruz, siyah beyaz bir inceliğin vurgusunu yapar gibi anıyoruz adını… Varlığını devam ettiren o asil samimiyetiyle, elimizin değdiği satırlar taşıyor belki de bizleri bugün onun bahsini dergimize nişanlamaya…


Ve adının en çok ‘aşk’ın kollarında nefes alışını yaşıyoruz dün gibi bugün de. Bir zarfın içinden dökülen en nadide kelimeleri aşkla doğuruyor mektup… Sevgiliye uzanan, sevgiliye uzayan yolları en iyi o biliyor…




Özlüyoruz… Elinin teri ya da gözünün yaşı sildiği için okunamayacak hale gelmiş mektupların sahiplerinin yaşadığı zamanları… Bir bilgisayar monitöründen ya da bir telefon ekranından bize ulaşan seslerle mürekkebi damlayan bir kalemden duyulan satırların, içimizde uyandırdığı hissi eş tutamıyoruz çünkü. İstiyoruz ki bize seslenenin kokusunu, parmaklarının dokusunu, dokunuşunu koparsın gelirken… Elinin değdiği satırlara değdirelim elimizi… Yüzümüzü sürelim satırların hasretine… Onun kâğıda seslendiklerini duyursun bize bakışı cümlelerin… İçimizdeki ayazı uzun boylu soluğunda dindirelim… Her seferinde, postacının gelişini geçmiş zaman kipine düşmeden bekleyelim… Aynı heyecanla…

Ve aynı samimiyetle, gecenin sabaha ulanmasına aldırmadan içimizdekileri satır satır işleyelim sevgilinin sesine… Bir fincan kahvenin buğusunu, geceden düşen yıldızların ışığını tutuşturalım zarfın köşesine… Özlemin şebnemlerini de bırakalım yüzümüzden yolların kuraklığını dindirsin diye… Mesafeleri yırtarken, kâğıtlardan sarkıtalım sözümüzü…


Çok uzak değil iki insanı buluşturan en nadide haberleşme aracının adını mektup olarak bildiğimiz günler… Lakin iletişimdeki kolaylığın onca yol kat etmesine rağmen, zamanı kendisine dar gelen bir dünyanın içindeyiz bugün… Uzun boylu, samimi ve vakti cömert cümlelere, hasret büyütüyor yüreklerimiz… Ve bir telefon kadar yakın olan mesafeleri bir kısmımız yine mektubun sıcaklığıyla eritiyoruz…


Samimiyetin, ‘içimizden geldiği gibi’nin en yalın hali… Ve en gerçek… Biz bugün sana sesleniyoruz… Karşımızda duran varlığına ve canlılığına yüz sürerek açıyoruz kapılarını…


Ve bekliyoruz sesine dokunmak isteyen herkesi sayfalarına…

                               **************************************




3. sayısında, Hayal Bilgisi’nin okuruyla buluşturduğu isimler şöyle:



∞ Arzu Eşbah ∞ Nihan Işıker ∞ Mesut Gül ∞ Cihat Albayrak ∞ Müzeyyen Çelik ∞ Ahmet Kanter ∞ Hakan Bilge ∞ Saadet Sorgun ∞ Ayşe Ünsal ∞ Esra Dülger ∞ Gülşen Çağan ∞ Ebru Balcı ∞ Ali Berkay Bircan ∞ Eren Gürleyük ∞ Şakir Taş ∞

Dergimizin ilk iki sayısından edinmek, abone olmak, fikirlerinizi paylaşmak, ayrıca eser gönderimi ile ilgili konular için:

hayalbilgisi@windowslive.com

http://facebook.com/hayalbilgisi
http://www.hayalbilgisi.org/


 
Cihat Albayrak - Ayşe Ünsal
Genel Yayın Yönetmeni  -    Editör     

' Savaş Babam Sende Var mı?'


“Çocuklarda her şey var, ellerinden alınandan başka..”

Jacques Prevert


Yanağımı cama yasladım dışarıdaki mevsimi seyrediyorum. Bir bahar salınarak geliyor sokaklarına hayatın… Bütün grilere elindeki renkleri bulaştırarak yürüyor... Lakin her yerde istediği rengi bulamıyor parmakları. Grinin hâkimiyetini alt edemiyor… Tıpkı şimdi Libya’da olduğu gibi… Ya da baharın kapısında uzun uzun durduğu Filistin, Afganistan, Pakistan, Irak ve niceleri…


Düşünüyorum; bu baharda ağaçların çiçeğe durduğunu görmek isteyecek kaç insan vardı; ölen, öldürülen? Kaç çocuk? Ya da bir kış günü üşümeye hasret kalacak kadar yaşamaya aç kaç can parçası…


Gözleri savaşın soğuk yüzünde nemli bakışlarını gezdirirken buluştular ölümle. Kimisi birinden önce, kimisi diğerinden sonra… Hayatta kalmanın da yaşamak olmadığı zamanları yuttular içlerindeki uçuruma… Ve nefes saymanın adına yaşamak diyorlar şimdi bombaların uğultusu çoğalırken kulaklarında…

S a v a ş… Bir daha hiçbir zaman ısınmayacak hayatları, aynı cümlede vurgular gibi kaskatı bir isim hâlinde düşüyor bedenlerine… Ucu yaşamaya da ulaşsa ölümlü kelimeler birikmiş kalplerin aynı sıcaklığa kavuşmasını bekleyemiyor hiç birisi… İnsanları aynı yaşlılıkta toplamayı başaracak bir acının nefesi hissediliyor enselerde sadece…

Bir çocuk durmadan yaşlanıyor… İçinden hayalleri, içinden umutları dökülüyor çıplak ayakla koştururken ölümün sobelemek için insan aradığı sokaklarda. Kalbinde ölümlü kelimeler yetiştiriyor hiç fark etmeden. Ellerine bakıyor durup; sanıyor ki ellerinde hâlen her şey var. Yaşadığını bilecek kadar terliyor avuçları… Nefesinden heyecan damlıyor hâlâ… Aklından hayatta kalmak yerine dondurmanın tadını geçirmek istediği günleri özleyerek kulaklarını kapıyor bomba seslerine… Emanet uykuları korkunun koynunda kıvrılarak
yaşıyor… Annesinin ya da babasının gurbetine düşen sesinde duyuyor belki en büyük acıyı…

Ağıtları bir zamanlar misket oynadığı sokakları dolduruyor… Gözleri gökyüzünün grisi kadar bıkkın olduğunda vazgeçiyor hayallerinden… Gözlerinden çocukluğunu akıtıyor… Acıdan büyüyen bir yüzün tüm insanlığın bittiğini söyleyen bakışları bütün bedenini kaplıyor ardından. Yüzüne sinen çaresizlik bütün insanlığın utancı oluveriyor...

Baharın seyrine durmuşken savaşın kahrolası varlığına değmeden geçemiyor aklım… Bu güzellikten mahrum bırakılmış binlerce, milyonlarca insan geçti gözlerimizin önünden… Bir televizyon ekranından “ah savaş filmi olsaydı” bakışlarıyla hayatımızdan kısalı uzunlu zamanlar toplandı acıya… Vicdanımız sesini bir duyurdu bir duyuramadı… Elimiz bir yetişti bir yetişemedi… Elimizden dahası gelse de belki dahasına kalan yol bir türlü bitmedi… Tek bildiğimiz dilimize ördüğümüz dualarla varmaktı onlara…

Gözlerimizin önünde büyüyor çocukları savaşın… Yaşlanıyorlar bizim oyuncak çağımıza denk gelen yaşlarıyla… Gürültüler kopartıyor yürekleri feryat figan… Onlar ailelerini, onlar evlerini, onlar çocukluklarını istiyorlar geri, ekrana dolan gözleriyle… Acıdan incelen kalpleri yastan başkasını bilmiyor artık… Utan ey insanlık!

Bir çocuk ağlıyor orda, tam savaşın ortasında. Adı belki Umut, belki Barış, belki de Hayat...

Adının anlamını düşürürken içinden savaşın göbeğine aynı gökyüzünü paylaşıyor, bir avuç toprağı paylaşamayanların da yerine…

Ve bir çocuk son kez ellerindekilere bakarak kaldırıyor başını…

Soruyor: “ Savaş, b a b a m   s e n d e   v a r   m ı ?”

[Ayşe Ünsal]

Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi 2.Sayı

Pazartesi, Mayıs 9

Adını 'Hayat GüzeLdiR' Koydum (:) -mim-

Diğer MiM'ime kelimelerin hareket vakti gelmişti:)
Konusu pek sevildi :)
E kalem de 'yaz!' dedi... Ben de aldım harflerimi geldim sana sevgili blogum :)
Şimdiiii önce konuyu söylüyorum kulağına, beni dikkatlice dinle sonra da :)

Konumuz, 'Blog açma hikayenizi anlatınız.'

Nasıl güzel değil mi :)
Gerçi ben her gün 'her şey nasıl güzel' halindeyim doğru (: Çünkü öyle güzel... Her şey takdir edildiği haliyle öylesine bir güzel ki... Çok şükür gören göze... Körlük yeniden uğramasın bizlere inşallah...

Canım Hayat Güzeldir, hikayeni soruyor Saadetim, "sahi bildiğim bir hikayen var mıydı?" diyorum sana, bu mim'e gözüm değdiğinde sorduğum gibi yine...
Yoktu değil mi?
Senin bildiğin, benim bildiğim, bildiğimiz bir hikayen aslında yoktu... Biz daha sonra bildik... Daha sonra şükür ki bilebildik... Her şeyin bir nedeni olduğunu, varlığının bu denli bir güzellik ve lütuf olduğunu işte şimdi bildik biz!

'Cebimde kelimeler'im vardı benim önce, hayatımda geçtiklerim, sonra durup baktıklarım, şu kimi zaman koskaca, kimi zaman el kadar dünyada ayak izlerim kalsın istedim belki de... Neydi ki hissettiğim...
Sadece o sesin varlığına yürüdüğümü hatırlıyorum, lakin bunu da şu anda hatırlıyorum biliyor musun...

'Yaz!' sesini duymak da, 'Oku!' emrini bilmek gibiydi...
Okuyabildiğime binlerce kez şükrederken düşürdüm kelimelerimi...
Sesimi sözcüklere devirdim, yüzümü satırlara çevirdim, dantel yapmayı ne kadar beceremez bir insan olsam da harflerden oya yapmayı öğrendim...
'Nasıl güzel sıralanıyorlar' diye heyecanlandım önce... Çiçeklenen ağaçlara hayretler yetiştirdiğim gibi her baharda... Ve susuzluğunu su içerken anlamış biri gibi; öyle de susamışlığımı gördüm yazdıkça yazıya...
İçimde kocamaan bir hayat varmış dedim, içimden dökülenleri toplayıp saklayacak yerim oldun sen sevgili blogum...
Günlüklerim oldun, dünlüklerim... Heyecanlarımı, umutlarımı, hüznün çiçeklerini açtık birlikte...
Dilimin söylediklerini susuklarını bildin... Unutmam gerekenleri unutturdun ve cesaret rüzgarını salıverdin üzerime...

Adını Hayat Güzeldir koydum! (:)
Çünkü inandığım masallar gibiydi bu... Bir masalın hiç bitmeyecek güzel sonu gibi...
Hayatı masal tadında yazmak için ve yazdıkça yaşamak için kimi zaman da...
'Hayat her şeye rağmen güzel' cümlesinde ısrarla yürüdüğüm için!
Her şeyde bir hayır olduğunu bildiğim lakin sonradan bunu idrak edeceğimin farkında durduğum için...
Adın Hayat Güzeldir senin..
Kimseden ödünç değil, ne de kimseye ait...
Biliyorum sen bana bile ait değilsin seni ne kadar sahiplensem de...
İçimden geçenleri okuyorsun sadece, içimi okuyan halini seveyim! (:

Dön bak dünyaya diye seslendin ardından, saçlarına konan Pinhani'nin sesinden...
Mırıldanıverdin... 'Güneş açmış mı yağmur düşmüş mü; dön bak dünyayaa!' :)

Okudukların izdüşümü oldu bir kenara, bir yakasına şiirler düşürdün elinden... Sonra bir baktın sesine dokunan misafirlerin olmuş ve misafir oluvermişsin dost evlerine bağdaş kuran cümlelere...
Aynı kıyıda dalgaların çizdiği resimleri okumaya başlamak gibi... Kalabalıklaşıveren satır aralarını toplar gibi...
Sessizliğininin dilini öğrenen can'lar ve dilini öğrendiğin sessizliklerle uzun bir yolculuğa çıkar gibi...

Şimdi anlamın içimde tarif edemeyeceğim kadar çok...
Kaç tane cümle kursam, kaç kere tekrarlasam anlatamam...
O'ndan işte herşey O'ndan...
İnsan bunca güzelliği görüp nasıl hayran olmasın, nasıl şükretmesin durmadan...

Gerçekler de dün hayal değil miydi cümlesini duyduğumda en son ve içimde 'yeni' kelimesini keşfettiğimde başka bir halin içinden gördüm seni işte blogum...
İyi ki varsın dedim!
İyi ki!
Hayal'lerime daha bir sahip çıkıyorum şimdi...
Ve çoğalan seslerimle 'yaz!' dedikçe sarkıtıyorum sesimi...
Gözlerinden öperiim (:)

Bu güzel MiM'i tüm blogdaşlarıma gönderiyorum...

Lâ-illâ
üç nokta
tuğçe
cherryblossom
zeliha
meyranin gemisi
balbocukleri
kutlu melodi
kelebegin katibesi

Ve işte evet sen burda gözlerinin izi var sen de MiM'lendin!

Sevgiler.. (:

Pazar, Mayıs 8

O Tabak Bitecek ! (:)


İzlemeyen kalmış mıdır bilmiyorum :)
Ama sen de izle 'Hayat Güzeldir' diyorum:)
Aynı kelimeleri kullanacak mısın bakalım, 'aaaa anneeeeem! aynı aynı' düşecek mi diline senin de:)))
Bence evet! (:)
Sizce?

Burdan da bir kez daha canım annem başta tüm Havva'ların anneler günü kutluyorum...
Öpüyorum ellerinden minnetle her birinin...
Allah eksikliklerini göstermesin inşallah diyorum...

Ve bu videoyu izlediğimiz gün, bunu bloglarımıza da anlatalım dediklerimizi ekliyorum sana sevgili Hayat Güzeldir (:
Olmayan bir radyonun var olmayan dj'yi sonunda diyecek ki, "Saçmalardan seçmeler dinlediniz... Hep mantıklı görünecek değil ya herkese tüm söylenenler, görünmeyende saklı kalmışlar dizilsin biraz da satır satır...
Kağıttan Gemiler kardeşin attı ilk adımı yanına yürüme sırası sende diyorum...
Sevgiyle kucaklıyorum (:)

Ruhumun dili -MiM-

Saadetim tarafından iki kere mimlenmiştim lakin kalem bugünü göstermeden yazmak kısmet değilmiş(:
O vakit de aynıydı içimde anlamı şimdi de; en güzel anda, en güzel anlamlı..

MiM'imizin konusu, 'kendi ruh halinizi, bir ezginin melodisiyle ya da bir şiirin satırlarıyla ya da bir veciz sözle ya da bir resimle aktarınız. Seçim sizin, hangisini istiyorsanız.’



Bir şarkıyı mırıldanıyor dilim, aslında bir şarkı da değil hali anlatan pek çok şarkının sesinden geçiyorum... İlki Candan Erçetin'den geliyor, tüm sözlerini giyiniyorum...

özellikle de;
...
Korkmuyorum
Ruhumdaki fırtınada boğulmaktan

Karanlıkta yollarımı kaybetmekten

Biliyorum kurtarırsın beni sen

Işığım deniz fenerim
...
.


Sonra bir söz bulmak istiyorum en süslüsünden... Aklımın köşesine anonim kelimeler takılıyor...
Hani herkes aynı kelimeleri kullanırken O'nda özelleşen başka başka hisleri sinen üzerine...

O kelimeleri hâlimden satırlara işliyorum...

'Aşk' diyorum, Mutluluk' sonra.. 'Huzur'... ve 'Özlem'...
Başlayın hâli tasvire...

Ve mimliyoruuum,
aslında bu mim'i okuyan herkesi mim'liyorum evet!
ama illâ ki isim ver diyorsanız;

Kutlu Melodi'm
Kelebeğin Şansı
Hıkdeyicininpıkdeyicisi
Selinka
EminE
Kelebeğin Katbesi

Kolay gelsiin efendim.)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter