Perşembe, Haziran 30

4. sayısında Hayal Bilgisi’nin dosya konusu: Delilik!


Değerli Hayal Bilgisi Okurları,


Hayal Bilgisi ekibi olarak 4. sayımızı sizlerle buluşturmanın sevincini yaşıyoruz. Her yeni sayı ile birlikte bünyesine yeni kalemler katan dergimiz, tasarım olarak da daha iyi bir noktaya ulaştı.
4. sayısında Hayal Bilgisi’nin dosya konusu: Delilik!

Deliliğin Eğlenceli Olabileceğini Hiç Düşündünüz mü?

Hemen her gün, ötekilerin cesaret edemediklerine cesaret edebildiğimiz için ‘deli’ olarak tanımlanıyoruz bir çoğumuz. Bir edebiyat dergisi çıkaracağımızı söylediğimizde, aynı etiketlemeye maruz kalmıştık. Bugüne kadarki gayretlerimiz, bu etiketlemenin haklılık payını artırmış görünüyor.



Bu yüzden biz, bu sayımızda, deliliğin tanımını yapmaya çalıştık. ‘Bir gereksinim olarak delilik’ kavramı üzerinde durduk. Cihat Albayrak, ‘Delilik Eğlencelidir’ diyerek başlıyor yazısına. Nedenleri ve sonuçları ile bu kavram üzerine derinlemesine bir yazı sunuyor Albayrak. Delilik ile deha arasındaki ince çizgide bir karakterin öyküsünü dinliyoruz Müzeyyen Çelik’ten. Çelik, öykülerinde kullandığı dil ve üslup ile konuya olan hakimiyetini pekiştiriyor ve yeni sayıda da adını Hayal Bilgisi ile eşleştiriyor.

Hakan Bilge, sinemada ‘aşkın delilik halini’ inceliyor. Ayşe Ünsal, aynı paralelde bir deneme ile yer alıyor bu sayıda.

Bu sayıda, Sohrab Sepehri’nin Adres adlı şiirini Farsça aslından çeviriyor Nihan Işıker. Arzu Eşbah ikinci kez dahil oluyor Hayal Bilgisi’ne, ‘Kadın, Şehir, Tanrılar’ adlı şiiri ile.

4. Sayısında Hayal Bilgisi’nin okuruyla buluşturduğu isimler şöyle:

Arzu Eşbah / Sohrab Sepehri / Ali Berkay Bircan / Yusuf Bal / İnci Erkan Taş /
Sıraleyna Sevgili / Emre Gürkan Kanmaz / Nazlı Hamurcuoğlu / Esra Pak / Cihat Albayrak / Müzeyyen Çelik / Ayşe Ünsal / Hakan Bilge / Şakir Taş / Sinan Gözen / Nezihe Altuğ


Bir delinin gözlerine dikkatle bakmayı deneyin; sizden çok daha fazla şey gördüğünü, çok daha fazlasını bildiğini fark edeceksiniz...


Gelecek sayıda buluşmak üzere…

>>Dergimizin ilk üç sayısından edinmek, abone olmak, fikirlerinizi paylaşmak, ayrıca eser gönderimi ile ilgili konular için iletişim adresimiz:

editor@hayalbilgisi.org

[Cihat Albayrak]
Yayın Yönetmeni

Pazartesi, Haziran 27

'Müsaitseniz bugün sizden gideceğiz...' (:

'Müsaitseniz sizden gideceğiz bugün de' canıma can katan insan evlatları :) Bir de arada canımı burnuma getirip, bana sabrı öğretmeye çalışanlar, evet. :!

Canım bilogcuğum biliyorsun bünyende yarım kalmış pek çok yazı var, tamalanmayı beklemekten sıkılmış olanlar, bayılanlar, ümidini kesmişler, hatta "ben bunu ne zaman yazdım(yaşadım) yahu" diye unutup gittiklerim... Dedim ki bugün "bir kısmınızı tek başlıkta toparlayıp sizi huzura kavuşturayım ne dersiniz?" "Beni seç, beni seç" diye bağıranlara göz ucuyla "uslu durun" tehdidi savurduktan sonra, şimdi sana anlatacaklarımı aralarından seçip, toparlamaya başlıyorum.)

* * *

Yine bir gün aldım başımı gidiyorum, markete kadar :) Yolda 70'lerinde olduğunu tahmin ettiğim bir amca sol taraftaki aradan ivedi adımlarla önümdeki yola sapıp devam etti. Aramızda bir metre kadar bir mesafe var. Tek başıma olduğumda saatte kaç kilometre hızla gittiğimi tahmin edemeyen ben yavaş yavaş önümde seyir halinde olan amcaya yaklaşıyorum. Baktım bir ara kafasını hafif yana kırıp ufak bir bakış attı bana doğru. Sonrasında yavaş yavaş adımlarını sıklaştırmaya başladı.
(Size de olur mu bilmiyorum ama bazen bende şöyle bir psikopatlık boy gösteriyor; hızlıca gidiyorsam ve yalnızsam yürüken, mutlaka önümdeki insanları geçmeye çalışıyorum :) Sanıyorum bu bir obsesyon ve evet aynı zamanda bu bir itiraf da! )
Neyse yukardaki açıklamaya bağlı kalarak ben de hızlandım, sonra amca daha da hızlandı. Aramızda birkaç adım kaldı. Amca hızlanıyor ben hızlanıyorum, tam geçeceğim amca bir atak daha yapıyor. Derken bir baktım ikimiz de neredeyse koşuyoruz!
'O an' evet işte o an durdum, dedim ki bana, "pardon da sen n'apıyorsun?" Adamcağız canhıraş ben onu geçemeyeyim diye koşturuyor, ben de peşinden kovalıyorum!
"Utan! " dedim, cık cık cık cık!, "sen en iyisi artık arabayla git nereye gidiyorsan. Taşıt kullanırken böyle huyların yok en azından( terslik ya işte!)"  Öyle "önümdeki aracı sollayayım, vay efendim bu tosba beni nasıl geçer! ben şimdi sana gösteririm!" gibi hırslara kapılıp bu tarz tutumlar içerisine hiiç girmem. (lakin sanmayın ki saatte 20km hızla gidiyorum da ondan öyle, alakası yok! (: )
Derken yarış psikolojisine girmiş olan ruh halimi kenara çekip "karşı kaldırıma geç" komutu verdim. Karşıdan baktığımda amca arka tarafta kalmıştı bile. Eminim içinden derin nefesler alıp, "benimle yarışamadı, hahaa! Ne sandın ya, beni geçmek öyle kolay mı!" falan geçiriyordu. Neyse yine de günahını almayayım :)

Sahi sizin de var mıdır böyle tuhaflıklarınız? Nolur beni yalnız bırakmayın (:

* * *

Düğünleri bilirsin bilogcuğum(!)(: Pek severim! Annem o kadar ısrar eder "bu düğüne de gelme!" diye "yok illa ben de gelicem" diye tuttururum! Diyorsam da siz bu cümleleri tersten okuyun(: Yine bensiz gidilen bir düğünden döndüğünde annemin anlattıklarını zamanın bir yerinde katıldığım bir düğünde, servis yapan garsonlara bakarken hayalimde canlandırıp kıs kıs gülmüştüm. Ne miydi o? Yemek dağıtımı sırasında tabakları sağ taraftan servis yapmayı önemsemeyen garsonların( ki ne taraftan yapılacağını ben de umursamam, lakin...) taraflarla uğraşmayıp direk insanların tepesinden servis yapanları mevcut. Bu esnada hep gözümün önünde uçuşan bir görüntü vardır ki; o tabağın konuklardan birinin başının üzerinden ters çevrilmesi :)
40 kere düşünmüş olmalıyım! Zira annem anlatıyor ben dinliyorum, "3 adet garson servis yapıyor, ben dedim zaten bir şey olacak, elleri birbirlerine dolaşıyordu. Sonra bir baktık, pilav tabağı karşımızda oturan bayanın kafasına ters çevrilmesin mi!" "Aaaa! Kadın naptı anne peki?" diyorum. "Napsın, eşi bir peçeteyle tek tek ayıkladı" diyor. Gülmeyin!
Ben artık gülmüyorum, korkumdan... :!

* * *

Kaşla, gözle, imayla bi'şeyler anlatmaya çalışan tanımadığım insanları hiç anlamam! "Biz sessizliğimizde bile bakışlarımızla anlaşırız" dediğim dostlarım değil ki karşımdakiler! Diğmi ama. Hayır deli oluyorum bazen ciddi ciddi.

Bankadayım bir gün, sıra var, oturacak yer de yok, ayakta bekliyorum. Arkamdaki sandalyelerde de iki teyze oturuyor, bir hararetli konuşuyorlar ki sormayın. Biri üst kattaki komşusunun gelinini anlatıyor, anlatırken de gayet iyi dileklerde bulunuyor falan. Neyse bunlar bizi ilgilendirmez. Aradan 5 dk falan geçti geçmedi, sırtımda bir parmak beni dürttü aniden, boş bulunduğumdan değil dürtmenin şiddetinden dolayı bir hopluyorum! Dönüp bakıyorum ki bizim bıdı bıdıcı teyze bana kaş göz işareti yapıp duruyor; kaşlar kalkıyor yana doğru gibi bir şey devriliyor, bir de ileri doğru pörtletiyor bu hareketten sonra gözlerini. Ben de anlamaya çalışıyorum, konuşmuyoruz ya o tutuma girdim, kafamı "anlamadım" anlamında iki tarafa sallıyorum. Teyzem sağolsun o kadar yorulmuş ki konuşmaktan ağzını açıp tek kelime etmiyor. Dayanamayıp konuşuyor, lakin söylediklerimi duyduktan sonra ne dediğimin farkına varıyorum! (Tamam ben de bir tuhafım zaten! Biliyorum :P)
"Teyzecim merak etmeyin duyabiliyorum." cümlesini yüzüme bir tebessüm ekleyip söylemeseydim karşılaştığım bakışlarda ne gibi bir farklılık olurdu orası meçhul!
Teyzemin bana attığı bakışı tarif edecek olursam; beni gözleriyle önce döve döve yere serip öldürdükten sonra, parçalarıma ayırıp civardaki kedilere dağıttı! Ardından da ekledi "5 sıra ilerde bir yer boşaldı oraya geçiver diyorum" O tarafa dönüp boş sandalye ararken gözlerim, devam ediyor, "heh dolmuş bile!"

Doğru söylüyorsunuz burda kötü olan benim!

* * *
Bir de üst katlardan her gün kendisinden bir miktar saç yolup yumak yaptıktan sonra bizim pencerenin önüne doğru postalayan sevgili komşu, sen kel kalmadan evvel kimliğini tespit edeceğimden emin olabilirsin!

-Ebr-i Nisan-

Pazartesi, Haziran 20

'Ben çocukken...' li cümleler...


Merhaba bilogcuğum( (:) ) - (yazdığım gibi değil, söylediğim gibi yazıyorum bu kez .))
Eline bir sopa almış kapının önünde beni bekliyor gibi bir halin var; "nerdesin sen! ha nerdesin sen!" diye bağırarak... Haklısın, kız bana peki, döv hatta belki kendime gelirim :/
Bugün üzerimde bir tuhaflık sinmiş durumda, anlamlandıramadığım... "Zaten iyi olsan gelmezdin" der gibi bakma bana :) Kafka'nın Milena'ya yazdığı mektuplardan birkaç satır geldi bunu söyleyince şimdi aklıma bak. Ne diyordu:
"Sevgili bayan Milena,
Size Prag'tan sonra Meran'dan yazmıştım. Karşılık vermediniz.
Gönderdiğim o pusulacıklara karşılık beklemem yersiz, biliyorum. Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız. Bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız..."

Son satırlarda dediğine dikkat ettin mi?
Biz çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susar mıyız gerçekten? Kötü değilim, çok şükür iyiyim, lakin 'on yüz bin milyon baloncuk yutmuş gibiyim!'
İnsanlara tahammülüm mü zayıflıyor nedir, misal bugün kaldırımda motorsiklet sürmeye çalışan insanı elimdeki koca çantamla pataklamak istemem benim anormalliğimden kaynaklanmıyor değil mi??! Sonra dükkanlarının önüne bir sanalye atıp, ilerleyen insanlarla (ki bunlar genellikle bayanlar) kafalarını 180 derece hareket ettirip boyun sporu yapanlar var, "acaba boyunlarınızı 360 derece de döndürebiliyor musunuz??!" diye sormak istediğim!
Bir de sevdiğimin anlattığı dolmuşçularla ptt memuru! Unutulur mu hiç?!
Bu dolmuşçular ki, durmaya zahmet etmeden yolcu almaya çalışıyor biiir, düşmekten son anda dönen insanlar eğer düşerlerse bunun tamamen onların suçu olduğunu ima edip zırvalayan muavini de yanlarında taşıyorlar ikiii!
Elime geçmesi beklenen kargonun saygıdeğer(!) ptt görevlisi tarafından ısrarla merkez yerine ilçeye postalanması üüüç! Bu insanların artık niçin işlerini doğru dürüst yapmamakta direttiklerini hiç bir zaman anlayamayacağım bu da dört!

Belki de dün gece izlediğim Muhabbet Kralı'ndan sonra böyle oldum... Tam yatacakken karşıma çıkıp, "aaa saat sabahın 4'ü olmuş!" hayretine düşürdü bittiğinde de...
Çocukluktan, sokak oyunlarımızdan ve oyuncaklardan konuşulan uzun boylu bir programdı. O zamanlardan bahsedip de incelikleri es geçmek mümkün mü... Ve onları hatırlayıp da "niçin bugün yoklar" diye düşünmemek olur mu sonra!

Velhasıl program çok keyifliydi, güzeldi, sabahın o saatinde bütün çocukluk arkadaşlarımı ve ruhunda çocuk taşıyan tüm dostlarımı, sevdiklerimi, sevdiğimi toplayıp  şu koca binaların arasında saklambaç oynama isteği düşürdü içime, hem de deli gibi!
Ardından mendil kapmaca, sonra seksek! Çember de çevirirdik, sonra gazoz kapakları biriktirirmeye heveslenirdik yeniden... 'Ali vapura bindii, İstanbul'da indiii' dedikten sonra ebe bizi kımıldatıp, güldürmeye çalıştıkça biz inadına put gibi dururduk!
Kağıttan elele tutuşan bebekler kesip boyardık belki, karşıdaki kiraz ağacının tepesine çıkıp, dalından kiraz yerdik. Lakin herkesin olan ağacı sahiplenen en yakınındaki apatman sakinleri gördüğünde çelik çomak patlardı kesin!

Bu arada biliyor musun blog, ülkemizde Mendil kapmaca ve seksek federasyonu varmış, ilk defa duydum. Ne işe yaradıklarını sorma, çünkü henüz bir eylem planları yok gibiydi! E malum biz genelde kurumları kurar içinde otururuz! Belki de tek amaçları arada bir programlara çıkıp hatırlatmak eskileri, kim bilir... "Yaa işte bakın neler kaybettik neler, hey gidim hey!" diyerek...
Lakin nasıl isterim şöyle belli bir dönemde festival gibi bir şey düzenlense tüm illerde eş zamanlı! Bir sürü hayal kurdum uyumadan bu konuda, sonra paylaşırız;)
Ne diyorduk, ah çocukluk... Çocukluğumu özledim ben, büyümekten de sıkıldım ayrıca! Üzerimize giydirmeye çalıştıkları kurallardan da sıkıldım! Ve o kuralları kim koyduysa bilmiyorum bulursam naparım!
 ...
Unutmadan seninle bir de yeni keşfettiğim bir sitede görüp, pek bir sevdiğim şu satırları paylaşmak istiyorum, tam da 'ben çocukken'li cümleler kurarken karşılaştığım...
"... artık hiç kimse, büyük sarı bir telefon rehberinde -küçük heyecanlı işaret parmağıyla takip etmeye çalışarak- aramayacak soyadımızı.
pazartesi günü kümeler değişirken yanında olmak istediklerimizin yakınına oturtulmamız söz konusu değil.
kare içine teğet hapsolmuş bir dairenin taranmış garip yanlarının alanını hesaplayandan -sırf zekasından etkilendik diye- hoşlanmaya devam etme lüksümüz yok.
son on yedi yıldır hiçbir ilkokul üç öğrencisinin saç fırçasını mikrofon yapıp kendinden geçerek “papa don’t preach”i söylemeye veya “you can’t touch this”te dans etmeye çalıştığı görülmedi.
teöman’ın “ouv papatya”sı ve ayna’nın “ölünce sevemezsem seni” şarkısının arka arkaya çekildiği, -dönemin öğrencileri tarafından çok sevilen- ortaokul servisi karışık kaseti dün sokağa atıldı. daha da kötüsü, hiçbir çocuk atılan kasetin bantlarını çıkararak, yerde sürüyerek, -hayaller kurarak- rüzgara savurarak oynamaya tenezzül etmedi.
tepedeki çimenliğin de yanıp, bitip, kül olduğu bize ulaşan haberler arasında. şimdi bizden ayrılabilirsiniz. çünkü ispatı olmayan şeylere inanmayı hiçbir bilim/akıl kabul etmiyor... "
 
Nasıl ama? Çok güzel değil mi...
 
Baloncuklar, hepinizi patlatmak istiyorum! Şimdi salonun ortasına, halının üzerine oturmuş, akşam karanlığı odayı doldururken evlerin ışıklarının perçem perçem üzerime düşüşüne bakıyorum gülümseyerek... İçime bir sıcaklık çöküyor işte şu an... Evlerin ışıkları bir bir yanarken...

Ah baloncuklar, yazı böyle bi'şey... Sizi isabet aldığım harflerin alnından öperek ayrılıyorum...
İyi miyiz ne! (:) Yeniden görüşmek dileğiyle..

-Ebr-i Nisan-

Salı, Haziran 14

Kitap Çekilişi !


Sevgili Dostlar,
Haberdar olanlarınız vardır eminim, lakin olmayanlar için burdan da bu güzel etkinliği duyurmayı bir borç bilirim.(.
Blogger dostlarımızdan sevgili Kalemin Secdesi bir çekiliş düzenlemeye karar vermiş, pek çoğumuz hatta eminim hepimiz gibi okumayı çok sevdiği için en kıymetli hediyenin kitap olacağını düşünmüş. Ki kesinlikle
öyle;)
Katılım bilgilerine gelecek olursak;

Çekilişe katılım tarihi 12.06.2011 Pazar günü başlamıştır ve 02.07.2011 Cumartesi günü saat gece 12.00'a kadar sürecektir. Çekiliş sonucu ise 03.07.2011 Pazar günü yayınlanacaktır. Hediye etmeyi düşündüğü kitaplar aşağıdadır.

•Fatih'in Rüyası
•40 Mektup
•La - Sonsuzluk Hecesi
•Açlık Oyunları
•En Son Yürekler Ölür

Çekilişi kazanan arkadaşımız, bu kitaplardan tercihini yapacak ve  istediği kitap ona gönderilecektir. Eğer, bu kitapların hepsini okudu ise, yeni kitaplar belirlenecek ve seçilerek istediği kitap gönderilecektir.


Çekiliş kayıtları sırasında, kayıt için yorum bırakan her arkadaşımıza sıra ile bir numara verilecektir. Daha sonra bu numaralardan bir tanesi random number generator ile rast gele seçilerek talihlimiz belirlenecektir.

Tek yapmanız gereken http://kaleminsecdesi.blogspot.com/2011/06/kitap-cekilisi.html#comment-form adresine girerek,

Örnek Yorum:


Adı: Kalemin Secdesi
Bloğu: kaleminsecdesi.blogspot.com
Kişisel yorumu..

Şeklinde yorum bırakmak...

Güzel bir çekiliş olacağına eminim;)
Bu güzel etkinlik için ve haberdar ettiği için sevgili dostuma tekrar teşekkürlerimi iletiyorum...
Herkese iyi şanslar diliyorum ;)

-Ebr-i Nisan-
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter