Perşembe, Mayıs 12

Hilal'e...

Bir fotoğraf. Yıllar öncesi. Henüz ilkokul yaşındayız. Paketlerin içine kitaplar koyduğum doğum günlerinden biri. Yüzümüz gülüyor, çocuğuz, arkada Mezdeke çalıyor biz onlarca çocuk bir evde oynuyoruz. Hayatımızın en güzel günlerini soluduğumuzu bilmeden... Filmleri bitince tab ettirilen bir fotoğraf makinesinin objektifine ellerimiz havada poz vermişiz. Hilal, Öznur, Süheyla, Sariye, ben ve ismini tam da hatırlayamadığım bir sınıf kız arkadaşım...Hilal'in doğum günüydü yanlış hatırlamıyorsam. Bir köşede Nuriye öğretmen. Hilal'in annesi. Ne olursa olsun içinde ne yaşarsa yaşasın yüzünde hep kocaman bir gülümseme. Yaşam enerjisini her zaman yüksek tutan ve çevresine de o pozitif enerjiyi aşılayan Nuriye öğretmen. Annemin arkadaşı hem, hem aynı okulda öğretmen... Güldüğümüz yerde, o fotoğrafa bakarken durdurmak istiyorum hayatı. Dünyadan korkmaktan yoruluyorum bugün. Çünkü bugün Nuriye öğretmeni de kaybettiğimizi öğreniyorum... Demiştim ya daha öncede; özlemle baktığımız fotoğraflardaki yüzlerin teker teker silinmesi gibi bu sanki. O fotoğraflarda tek başına kalma korkusu, daha önce gitsem bencilliği biraz... Ne bahar ne yaz.. Mevsimler pek de geçmiyor artık. Dünya dönüyor sadece. Zamanımızı dolduralım diye sanki dönüyor dünya.

Bilmiyorduk hayatımızın en güzel, en huzurlu ve en mutlu günlerinde yürüdüğümüzü... Neleri dert ediniyorduk diye düşünüyorum o günlerde, nelere ağlıyor nelere üzülüyorduk...  Bilmiyorum, önemsiz geliyor ne varsa zaten. Kaybettiğimiz insanlar geri gelmiyor.
Hilal, babası saz çalarken, ki Selahattin öğretmen harika saz çalıp söylerdi ve kızları da öyle, o söylüyor türküleri. Kulaklarıma taşıyorum seslerini. İlkokul biterken yazmıştım ya neler hissettiğimi, o gün başlıyor bütün ayrılıklar. Sonra geçen zaman, 13 yıl önce şu sıralarda Selahattin öğretmen gidiyor ilk. Hayatta görüp görebileceğiniz en hassas insanlardan biri. Dünya ağır geliyor bazı insanlara. Çabuk pes ediyorlar. Kırıldıkları yerler derin çatlaklar oluşturuyor ruhlarında, bu yüzden tanıyıp sevdiğim kimsenin ince ruhlu olmasını istemiyorum biraz. Lakin "amağğn" deyip de geçemiyor sevdiğim hiç kimse.

Nuriye öğretmen eşinin yanına gidiyor diye, ki inşallah, belki az da olsa sevinebiliriz. Ve Allah'a kavuşacağı için.

Dünya allak bullak bugün. Ağlamadığım ne varsa ağlıyorum hepsini. Birikmiş ne varsa... Korkularımı da akıtmak istiyorum. İmanım mı kuvvetsiz benim bilmiyorum Allah'ım. Ne olur sen güçlendir bizi...

Çocukluğum, güzel sesli, gözleri kocaman gülen Hilal, keşke yanında olabilseydim şimdi..

12.05.2016 | Dünya'da hala..

Çiçekli Pencereler


'Dünya bu apartman ise sen o çiçekli penceresin...'

Cümlenin kurucu yüreği Emine Muradoğlu. :) Aynı şehirde olduğumuzu nice sonra öğrendiğim. Yüzü Van Gölü'ne bakan şehrin içinde bulutların yağmurunu süzen birileri lazımdı... İnsanın aynı dilden konuşan birilerine rastlaması güneş dünyaya yaklaşmış gibi ısıtır ya içini.. Emine'yi okudukça ve onu tanıdıkça, kışları uzun ve soğuk bir şehirde bahara inanmak gibi...
Emine'den doğan satırları okurken insan, pencereden bakarken her seferinde güzelim baharı görüyor gibi oluyor; hani çocukmuşuz, dünya güzel ve huzurluymuş, babamız tam da sokağın köşesinde elinde ekmek poşetiyle görünüvermiş de diğer poşette de bize çikolata getirdiğini biliyormuşuz gibi, hem babamızın eve dönüşüne hem de poşetteki çikolataya seviniyormuşuz gibi... İçimi ısıtan, çocukluğumuzda mı bıraktılar dediğimiz samimiyeti her defasında yeniden canlandıran, güzel insanlar ülkesinin Emine'si iyi ki tanışmışız seninle.. 
Uzun olsun dostluğumuzun yolu inşallah..

12.05.2016 | Dünya
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter