Perşembe, Aralık 30

Zaman devrik bir cümle; yıl yenilenirken!


















Arkama yaslandım, yazıyı sağa yasladım ardından..
yüzümü çevirdiğim bir yıla bakıyorum,yürüdüğüm,soluduğum, soludukça yaşadığım..
ve artık diyorum geriye bakmanın zamanıdır..
içimde yine bir heyecan var yeni bir yılla tanışmaya hazırlanırken,bir de daha cesurca atan bir kalbin titreşimleri..
aynı gözlerin sahibiyim varoluşumdan beri ama başka başka bakmak o gözlerle, bunu başarıyor olabilmek kıyısından köşesinden; bu güzel, çok güzel:)

içimden bir ses uzun bir yazı olacak bu diyor..
hesabı istiyorum bugün..hesabı kapatıp kalkacağım..
yeni bir cümleye başlayacağım ardından..
ama şimdi yarım kalan cümlelerin tamamlanma zamanı..
fazlasıyla uzayanların, uzarken eksilenlerin, eskilerin, yenilerin..
ama noktası gelen her cümlenin tamamlanma zamanı..
"sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye..bıktım ardımda yarım kalmış cümleler taşımaktan.." dediğini duyuyorum dizideki yusufun..
haklısın diyorum..ben de bıktım..

yeni bir cümleye başlarken noktasını sonsuzluğa ulayıp gitmek istiyor insan hep..
ama çoğu zaman zor..herkesin ritmi aynı değil şu hayatta..
ortak cümlelere koşulsuz şartsız bağlı kalamıyor herkes, anlamını sonsuza eşitlemelerini duyamıyor..
oysa umudu her dem tazelemeyi öğrenmiştik biz, kimbilir ne zaman..
kullanılırlığını silmek bazı şeyler adına hiç kolay değilmiş meğer..
kıyamadığın onca şey merhametine bel bağlıyor..
o merhametin canını yakmasını umursamıyorsun..
lakin tazeliğini yitiren umuda zamanı geldi deyip noktayı koymak da gerek..

kocaman bir yıl duruyor önümde şimdi..
neler yaşadım diyorum..neler yaşadık?
dünya gözüyle neler gördük?..sonra gözlerimizi kapadığımızda gördüklerimiz nelerdi..?
bu şehir kaç mevsime arkadaşlık etti değil mi, kaç geceyi çekti yorgan niyetine üzerine..
bazen bir günün içinden kaç akşam geçti..
kaç yıldız kaydı o gecelerde..

kaç kişi eksildi dünyadan, içimizden sonra?
yağmur taşları eskitirken, kah evlerin penceresinden, kah bir otobüs camından ıslanan şehri, ıslanan yolları, ıslanan insanları izlerken, yağmuru indiren meleklere hangi dualar teslim edildi..?

baharın kolları sıvayıp iş başına geçtiği zaman kimlerin yüreği yeşillendi çiçeklere bürünen ağaçlarla?
Güneş kimlerin kimlerin içine işledi..

bir yıl, istense de bir öncekinin tekrarı olamayan bir yıl..ve asla olmaması gereken.!
'yaşadım' kadar kısa bir cümleye sığabilir oysa bir yıl,bir ömür..
sadece yaşayanların hatırladığı kadar derine iner..
neler olmadı ki bir yılda 'ben' için/de..
delicesine mutlu olduğum, ve o mutluluğun zirvelerinden en derinlere indiren hüzünlerle boğuştuğum..
usandığım, yorulduğum,konuştuğum..uzun uzun sustuğum..
ne çok anlatmaya çalıştım kendimi mesela,sonra ne çok usanıp sildim sesimi..
ne çok yürüdüm ayakalarım acıyana kadar..
kaç kez baktım uzaklara..
uzaklara kaç kez vardım..

yeni şehirler, yeni insanlar tanıdım..tatmadığım lezzetlerin tadını duydum damağımda..
gözümün daldığı yolculuklar yaşadım..incinmediğim,incitmediğim şehirler gezdim..
denizle hasret giderdim..elimi yakan kumları içimi yakanlarla değiştim..
başka şehirlerin gün doğumunu izledim ve başka şehirlerin suyunu içtim kana kana..
güldüm,unuttum..hislendim..
ağladım, ağladım, ağladım..burnum silmekten yara olana kadar akıttım gözyaşlarımı..
akan gözyaşlarımda hep yeniden insan olduğumu anladım!..

ve en çok alışamadım belki..
insanoğlunun dikenli,umursamaz,can yakıcı haline, her akşam haberlerde gördüklerime,siyasetin aynılığına ve boşunalığına,kendinden başkasını duymayanlara,sevmeyenlere,kendinden zayıfları gözetmek yerine horlayan zavallılara, elinden geleni hiç bir zaman yapmayanlara, hissettiği gibi olmayanlara, doğru budur diye bütün yanlışları beynimize beynimize dolduranlara,milyonlarcasına..,alışamadım evet!..
hala tek derdi bir lokma ekmek olan insanlar varken dünyada, kimilerinin ucuz savaşlarına,dünya malına düşkünlüklerine kanım donarak baktım..ıslah et Allah'ım diyerek..
evsizlere parklarda bahçelerde rastlayıp, "ne işiniz var burda " diyerek itip kakan polislere belediyecilere her neyse işte bunların kurduğu bütün mantıksız cümlelere alışamadım..

mantık dışı sözcüklerin büyüyerek çoğalamasına dayanamadım bu yıl da..

***
çocukken geleceği özlerdim diye bir cümle kurmuştum bir yerlerde..
o çocukluk kendini bu kadar mı özletir diyorum her devrilen yıl..
'müsaitseniz annemler size gelecek' demeyi özlediğimi düşünüyorum mesela şu an alt ya da üst kattaki komşuya.)
böyle bir zamanı arşınlamış olmanın mutluluğu da yetiyor kimi zaman ama.
çok şükür:)

...
bu yıl da güzel şeyler oldu ama,özlemler bir yana-ki o güzeller güzeli:)-..dengesini yine korudu hayat..
'yaşıyorsun hayattasın' demek için, hem acı verdi, hem mutluluk..

hastane odalarından kutlama yemeklerine, zorlu sınavlardan güçlü galibiyetlere, melankolik sabahlardan ışıltılı akşamlara kapılar açıldı..
dostların sayısı arttı, dost sohbetleri sonra..
kurduğumuz cümleler kısaldı bazen,tek kelimeyi dolu dolu kullandığımız günleri gördük dünya gözüyle..
kırk yıl hatırı olan kahveler yudumladık,başka başka dost yüzlerle,başka başka muhabbetlerin tadını çıkardık..
tamamladık ya da eksik kaldık..
kendimizi unutup başkalarının ayakta durması için uğraştık..
kalbindeki yaranın daha çok kan sızdırmasını önlemeye çaba yetiştirdik..

kimi zaman kendimize duyuramadığımız anlamlı, büyük, etkili cümleler kurduk, başkalarının hayatını iyileştiren..
ve aynı cümlelerin nasıl olup da kendimize fayda sağlayamadığına hayretler ettik bir kez daha..

elimizde anlamını kavramaya çalıştığımız cümleler tuttuk, ve bazen aynı zamanda tek bir kişiye söylenmesi gerekenleri başkalarının avuçlarında gördük aynı suretten..anladık..
ve böylece anlamanın nasıl bir boğaz ağrısı olduğunu da anladık,başka bir dilde..

şarkılar tuttuk radyodan, şarkılar söyledik..
yaz sıcağında hep aralık duran pencereden akasya kokuları çektik içimize..
kitaplar okuduk, habire;bize yol olan, yar olan kitaplar..
tazeledik kendimizi durmadan..
pek çok duyguyu tadarak hem de..
onun bunun ne dediğiyle her yıl daha az ilgilendiğimizin farkına vardık..
kendi seçimlerimizi yaşamaya başladık..
'bu yol benim' demeyi benimsedik..

ve sabır tabiki, bir sabrın terbiyesini daha fazla sırtlandık bu yıl evet, hele de kendi adıma...
....
şimdi bir yol iptilasına tutulmuş gibi ruhum..
kalbim neşeli, hür, huzurlu ve gezgin..
eşyalarını toparlıyorum..göçebe bir hayatın..


istiyorum ki dillerini bilmediğim memleketler göreyim, okyanus öteleri..sınır öteleri, fikir öteleri..
renklere bulanayım  Mevla'nın yarattığı cümle mahlukatta..
sırlara erişeyim..
içimdeki semavi özü keşfedeyim her yıl daha çok..
gittiğim yerlerde kendimi karşılamak istiyorum artık!..
kendi kendimi bulmak!..
bulmak ve de!

şimdi şu saatte evden çıkıp bütün şehri ayaklarım acıyana dek arşınlamak geliyor içimden:)
evlerde yanan ışıkları saymak..
bacası tüten evlere..ve 'ne tüttüğünü yalnızca Allah bilir' dediğim yuvalara bakmak..
içimden hikayeler türetmek..
belki kağıt toplamak istiyorum evet, tarlabaşı sakinlerini anlamak gibi burda da onlardan biri olmak..

herkesin kendince haklı olduğunu savunduğu dünyada, tüm bu haksızlıkları kimlerin sahiplendiğini bulmak istiyorum bir de..
içimdeki olumlu elektirikten paylaşmak herkesle sonra..

bugün nasıl güzel bir gündü nasıl harikaydı onu düşünüyorum ve de..zamanı yılın sonuna devirirken..
buluşmamız 10 yılı aşmış olan dostlarımın nikahında bulunabilme şerefine nail olmak mutluluğu nasıl güzeldi:)
nasıl güzel paylaşmak..
hem kız hem erkek tarafı olabilmenin tadı:)
kaynaşıverdiğim teyzeler:)fotoğraf kareleri, mutluluğun resmedilmesi..

sabahın enfes renkleri,muhteşem havası..
aynaya bakmadan saç baş dağınık dışarı fırlamış köpekcikler sonra:)
bu mutluluğu katlıyor bugün herşey..
yılın sonuna varmışken hem de..
yılı tüm şenliğiyle noktalamak.
**

kendime çok yakın bulduğum bir yazarın dediği gibi:
"Öğrendik artık evet..zamana zaman tanımak gerek..
bazı kederler mutlaka dönüşecek.(..)
bu yıl ne getirir bilmiyorum.
Tek bildiğim Rabbim 'şükret' diyor bana.
"yaşadın, öğrendin ve sahibi olduğun her güzelliğin bedelini pek güzel ödedin..
yaşama sevincin dahil..Aferin..!"

hiç bir fikrim yok bu yıl başıma geleceklerden..
hepimiz gibi,herkes gibi..
yarın var mı biliyorum..

lakin nefesimiz varsa hayata daha..
ben yine dalında açan çiçeklere şaşıracağım, sevinip heyecanlanacağım.
hayvan sevgim kabaracak günbegün..
günlerden, belki aylardan da çok hissem olacak bir çocuğun gamzesinde..
sevgiyle doyuracağım yine karnını kalbimin,ruhumun..
ömrümün törpülediğim yerine denk gelmeyecek sevgi diye diliyorum..
insanları, şehirleri,dünyayı,kendimi tanımaya adım atacağım yine..
bir el olacağım uzanması beklenen bir yerde.
çocukluğuna balon almışlar gibi mutlu olacağım en ufak şeyle..
ve anlamak yorgunu kalsam da yine anlayacağım evet, yine anlamaya çalışacağım dünyayı içindekilerle..
bütün olmaya çalışırken yine tüm duyguları kucaklayacağım en acı olanından..
ve belki kendimi karşılayacağım gittiğim yerden.!

şimdi eşyalarını toparlıyorum göçebe bir hayatın..
giderken herşey daha güzel, daha anlamlı..
bir daha karşılaşır mıyız bilmiyorum..
kimlerin gözü değiyor bu uzun olacak dediğim yazının son satırlarına..bilmiyorum..

"ama umuyorum yaşamaya devam edeceğiz ve umuyorum yine görüşeceğiz..;)"

bu yıl barışın, tokluğun,birliğin ve varmış'lığın yılı olsun inşallah..
huzurlu, mutlu, sağlıklı, güzel bir yıl dileğiyle..




-Ebr-i Nisan-
2010......

Pazartesi, Aralık 20

Sağır ettik hislerimizi en acıtan yerinden..


Tam karşıdan geliyorlardı, parkın yamacında yukarıya doğru yorgun adımlar atarak..
el ele tutuşmuş pamuk mu pamuk bir çift:)
kaç kış görmüşlerdi, ömürleri neler resmetmişti saklı gizliydi hepsi ama uzun bir ömrün yorgunluğunu birlikte sırtladıkları okunuyordu yüzlerindeki huzurdan..
nasıl, nasıl güzellerdi:) yanımdan geçerken bana gülümsediler, selamlaştık..
artık nasıl bir bakış duruyordu yüzümde göremedim ama biliyordum, gözlerimden aşağıya ısındığımdan..

dışarısı soğuktu, heyheylerim tepemdeydi, ağzımdaki mentollü olipsin gıcık bir öksürük krizi oluşturmasına, ardından geçsin diye içtiğim suyun üşümeme fazlasıyla katkıda bulunmasına içerlemiştim..
kendimle kavga ediyordum , içim titriyordu durmadan..
sonra gözümü dikip ne dediklerini göremediğim bakışlarımla bu pamuk çifti selamlayıp sıcacık oluken 'gülen gözlere' dönüşüverdim:)
maşallah'lar geçti içimden, 'aman nazar değmesinler':)..
bunca yıla rağmen yüzlerine,üstlerine başlarına sinmiş sevgileri, insanların durmadan törpüledikleri taraflarına inat sapasağlam duruyordu işte!(maşallah:))..
**

'gidip bakayım ömrünün neresini törpülüyor' diyen yeditepe istanbul dizisinin ömer'i geldi gözümün önüne..-e kaç saattir onlarla uğraştım tabi:)-

hep öyleydik ya biz! durmadan törpülerdik
içimizde tuttuğumuz, kişi başına düşen kar zarar defteri yoktu aslında kızarken, herkes payına düşeni yaşardı..
ama biz yine de 'başkalarına zarar vermektense' diyerek kendimizle ettiğimizi sanırdık en çok kavgamızı..
hep azalan, hep eksilen,kırılan dökülen tarafları bir de biz inceltirdik..yetmezmiş gibi..
sağır ediyorduk hislerimizi en acıtan yerinden..

en çok da seven bölümünü belki..
çünkü etrafa bir bakınca en çok sevgi eksik..sevmeden olmuyor hiç bir şey işte!
işini sevmeyen insanlar yüzünden geleceğin umudu sallanıyor dalında,düştü düşecek..
birbirini sevmeyen insanlar yüzünden 'barış'ın rengi soluyor giderek..
bir çocuğu sevemeden gelecek nasıl aydınlık olur??
bir çiçeği, bir böceği sevemeden olmuyor işte kendini sevmek bile..
sevenlerin sevgisi yetmiyor!
gerçi 'sevgi ne demekti' diye sorsalar kaç kişi cevap verirdi ki!!

oysa bastığın kaldırımların bile senden alacağı var..
kafanı kaldırıp bir kez olsun bakmadığın ama yanından defalarca geçtiğin akasyanın..
baharın meybuz kokusunu içine çekerken sana minder olmuş çimenler..
kaç kez sevdin onları söylesene???!
yoksa yolup yolup atar mıydın otururken??
dalında güzel kalamayan çiçekleri koparırken de mi sevmedin??
bir sokak kedisi bağırırken hep mi karnı açtır sandın yoksa??
biliyor musun artık kuşların sesi daha çok çıkıyormuş, sor bir neden??

serin sabahlarda bir 'günaydın' demek çok mu zordu dükkanını yeni açmış bakkala, yolları süpüren çöpçüye ya da??
ve bu kadar mı zordu sadık kalmak yüreğindeki sevgiye..
bir cümleye sığmaz mıydı anlatacakların...elini uzatmak bu kadar mı zordu!?
neyi kaptırırdın söylesene kolunu mu, ruhunu mu, kalbini mi??!

birbirimizden uzaklaşırken aradan çekilenin kim olduğunu göremedik mi hiç gerçekten..

biliyorum biliyorum..artık ellerinde solan çiçekler var..
parlatıp parlatıp baktığın umutların var sonra, son kullanma tarihi geçmeden kullanayım deyip hala sakladığın..
yeniden heveslenmek için görmek istediklerin var..
biliyorum evet..
yeniden sevinebilmek için..'yaşıyorum ya dünyaya rağmen' ne güzel diyebilmek için!

içinde bir orman kaybolmuş senin..ciğerlerin ondan sönmüş böyle bilirim..
'güm!!!' diye devrilen ağaçlar var içinde..sen büründür kimliğe..sesi sağır eder, ağırlığı felç..
kimse görmez, kimse duymaz, kimse anlamaz ya hani..
ve 'anlamaz' diye eline verilen oyuncak gibi durur yalancı cümleler..ki içinde bir ağaç daha devirir..

'bilmezler bir ömür kısacık boyuyla nasıl da uzun boylu hüzünlere gebedir..'*
**

ama 'büyümek zordur, tıpkı doğmak gibi' unuttun mu??..
hani derin nefesler gerekir beynine yeterince oksijen gitmesi için..
kalbinin yaşamaya devam etmesi için..
içindeki acıyı çektiğin nefeslerle bastırırım sanırsın ya..bastıramadığın için mi törpüledin sol yanını??

biliyorum biliyorum..anlatmana gerek yok..
bak elime verilmiş oyuncaktan cümleler var benim de..
anlamaz diye yüzüme bakıyorlar..
aynı anlamın kıyısında dolaşıyoruz hepimiz..
ama sormuyorum neden..
sadece yoklama yapıyorum : kim eksik???!

-Ebr-i Nisan-
------------------------

dipnot: *"ben şu kısa boylu hayatta uzun boylu kederlerle acırım.."= yılmaz odabaşı

Salı, Aralık 14

Salgın günlüğü..

Durum bildiriyorum: çeşme bir burun, normal ağırlığının 3-5 katı bir kafatası, paçavra gibi bir boğaz, kime ait olduğunu bilmediğim bir ses ile salgına ben de katıldıım:)
herkes hasta dediler biz de eksik kalmayalım dedik:)

esasen bu dünkü durum bildirimiydi bugün yer yer indirim uygulandı diyebilirim.
kafatasım artık bir dünya değil mesela, boğazım desen leblebi tozu yutmaya çalışmışım da yutamamışım gibi bir halden çıktı, sesim gitmişti tamamen gerçi lakin yer yer kesintili bir şekilde duyuluyor şu an:)
Ben de fazla konuşmuyorum; "senin çenen düşmüştü az biraz sus!" uyarısı olarak algıladığım için de olabilir:P

ammaa burnumla başım belada, böyle nankörlük olmaz!
hastalık sinyallerini 3 gün öncesinden hissetmeye başladığım ve elimden geleni yaptığım halde "akıcam da akıcam" diye tutturmasına engel olamadım!
buyrun yine dakka başı burun silme ritüeline başladık!
pancar gibi, suratımın ortasında kıpkırmızı duruyor kendisi!
hiç sevmem! her tarafınız kırılır yatarsınız ağrı kesici alırsınız hafifler ama ya burun akıntısı gel de buna çare bul şimdi!
neler yapmadım ki?!! içmediğim bitki çayı kalmadı sanırım; hah daha evvel  demiştim burda da söyleyeyim bir çobançantası bir kırkilit otu kalmış olabilir!bir de melisa var tansiyonumu düşürüyor.
yok efendim ballı zencefiller, çörekotu, karanfil,limonu kabuğuyla yemeler, portakal, mandalina, artık Allah ne verdiyse!
C vitamini de depolanan bir şey değil ki! işte iyi geldi geldi yoksa alıp başını gidiyor!
bütün bunları yap yap mideni iptal et, ama o burun yine dediğini okur!!
şimdi nasıl nankör demeyeyim buna ben!!
bir de nefes alma işlevini de yerine getirme yok! yine nasacort bağımlısı bir hale geldim; spreysiz yaşayamam ben diye geziyorum!
hayır zor oluyor ağızdan hem nefes al, hem yemek ye, hem konuşmaya çalış-ne kadar sesin çıkmasa da- bir de üçünü aynı anda yapmaya kalkıştın mı "basit bir soğuk algınlığından insan nasıl ölebilir?" sorusuna örnek teşkil etmek de an meselesi!

ilaçlar zaten ayrı alem:)
sudafed'le benical var yaa, bu ikisiyle alakam çok iyi gerçi:) reklam olmaz diğmi:))
prospektüslerini kaybetmişim ne yazık ki..ne yazık ki çünkü içeriklerini merak ediyorum fazlasıyla.
bunlardan birini içtikten en geç bir saat sonra falan böyle üzerinize bir iyilik hali geliyor, bir hoş'luk bir 'aman dünya toz pembe, tüy gibi hafifledim'  hissi, gereksiz bir neşe:)..yani sağlıklıyken bu denli iyi hissettiğim bir zaman hatırlamıyorum ben!
içeriğindeki uyuşturucu oranını merak ettim, bir de bağımlı olup çıkmayalım sonra!
gripin vardı bir de yurtta kantinde satılırdı 1 Lira kadar kocaman bir şey, o da aynı etkiyi gösterirdi.

hayır ben normalde sık hastalanmam, işte bu aralık ayında bir sorun var, çok fazla ilaç da kullanmam basit ağrı kesiciler harici.ondandır düşünüyorum şimdi bunlar beni bağımlı yapmasın!:P
ama ne yalan söyleyeyim pek sevdim pek, kendilerini:))
lakin yine de bir hafta sonraki halimi merak ediyorum.genelde hep olur; doktora gitmem diye tutturursunuz, iyileşme hali birden kötüye doğru döner falan, başlarsınız" yok bu hastalık geçmeyecek kesin!" demeye.
yani sanki ömür boyu süren bir soğuk algınlığı vakası daha evvel görülmüş gibi!
..
sonra böyle bir tembelliğe alışma hali vardır, televizyon karşısında yatmalar kumanda elinde! öyle olmasa bile " zaten hastayım" kontenjanından yararlanarak ev halkına kendini acındırmalar:)
gün boyu pijamalarla dolaşma falan.. alışır insan, hoşuna da gider zamanla.
iyileştiğine üzülmeye bile kalkabilir :)bir de bu durum var:)
tabii bu durum evdeyken geçerli o da var!
okuyorsanız yurtta falan kalıyorsanız hele de çok vahim çok!
ah "annem olsaydı şimdi" dilinizden düşmez örneğin!
oturup ağlayabilirsiniz bile..valla ben ağladığımı biliyorum:)
arkadaşlarınız size ne kadar iyi baksa da evin yerini tutmaz o yurt..
sonuçta okula gidilecek, siz yurtta yalnız..
hele de o yurtta çatlak memureler varsa tamam, kat gezmek için o günü bulurlar, uyuyorsanız uyandırırlar, yok efendim "şu niye şurda, bu niye böyle, aç dolabını kontrol var", bir yerden ısıtıcı çıkar "bu kimin çabuk sölee" halleri falan..her tarafınız kırılıyor, fena ağrılar içindesiniz, üstelik "hastayım" dediğiniz halde size bir soru yağmuru, bir rahatsızlık, bir cinnet geçirtecek derecede muamele !! ağlama gel de şimdi "annemi istiyorum" diye!!
haliniz olsa kavga çıkar! benim içimden çok geçmiştir " ah şimdi hasta olmayacaktım ki bak saçını başını yolmuyor muydum senin!" demek(:
yok, kimsenin saçını başını yolmuşluğum yok ama o anki ruh hali size bundan beter şeyler söyletebilir bile!

hep bize mi rastlardı bilmem böyle gayet ilginç memureler özellikle devlet yurdunda; kapıdan girer girmez bağırmaya başlarlardı.."bu ne ,napıyo o valiz dolabın üstünde, bu yatak niye bozuk, bu sandalyenin burda ne işi var!, bu kız nerde!, ısıtıcı varsa beni aratmayın çıkarın çabuk parçalıycam!" falan türü cümleler avaz avaz bağırılır. biz de zaten insan değiliz ki pozuna gireriz!
umarım başka yurtlarda böyle değişik türlere rastlanmıyordur, biz yandık eller yanmasın!

neysee  bir de bu hastalıkların vizelere yahut finallere denk gelmesi var!
ovv " anne ben okulu bırakıyorum sanırım" diye telefon başında ağlarsınız falan:)
annem hiç karşı çıkmazdı bu cümleye:) sanırım huyumu iyi bildiğinden "iyi gel yavrum gel ağlama sen, tabi senin seçimin " derdi..ben de kurduğum cümlenin ne kadar yerinde olmayan bir karar olduğunu derhal anlardım , "neyse ya ben gidip çalışayım" der kapatırdım:))
yaseminli yeşil çay'la tanışıklığımız o günlere rastlar ve beni hep ayakta tutmuştur.
o yüzden çok severim ve vazgeçemem kendisinden:))
ve Allah'tan diyorum bir zeka açılması falan yaşanır- ben de öyle olurdu hep- okuduğumu hızlıca anlarım, ezberler falan tamam, sınavda da çalıştığım yerler varsa kağıtta, bir şükür bir şükür..:)
hey gidi günler ya:))
ya işte böyle blogcuğum bir hastalıktan konu açıldı nerelere gittim:)
 ..

saat kaç olmuş yahu, bugün gecem gündüzüm birbirine karıştı iyice..uyu uyu uyan tekrar uyu, tekrar uyan, ye iç yat ve durmadan burnunu sil şeklinde bir gün geçridiğimden; saatlerden, sabahtan akşamdan pek haberim yok.şimdi de cin gibi bakıyorum!

neyyssee:)) özlemişim seni sevgili 'Hayat GüzeLdiR' :)) olmuş baya görüşmeyeli tarihlere bakınca farkettim.)

eh geldim sayılır ama ruh ve beden sağlığımı tamamaen geri edindiğimde daha çok buluşmayı umuyorum seninle;)
şimdilik esen kal, gün ışımaya başlamak üzere..gidip bir fincan sıcak çay alayım;)Cariye'nin Kızı Mihrimah'a başladım bu kitap da Moskof Cariye'yi aratmayacak sanırım..ne entrikalar blog bi bilsen..birgün bunları da anlatıcam sana..az daha büyü de;)


hadi özle beni:) hoşçakal;)
-Ebr-i Nisan-
05:50

Çarşamba, Aralık 1

'MiM' geLmiş (; ki


Blog aleminindeki MiM geleneğini bilmeyen yoktur sanırım:)


Sevgili Ruz-i Ceza kıymet verip beni de bu geleneğe dahil etmiş.)

Çok teşekkür ediyorum kendisine.
Elimden geldiğince cevap vermeye gayret edeceğim aklıma ilk gelenler dahilinde efendim;)

1. En sevdiğiniz kelime?

'İyi ki' ve 'çok şükür', sanıyorum..ilk aklıma gelenler..'En' diye ayırmakta zorlanıyorum esasen..
'iyi ki' hayatta kaçırmadıklarımı temsil ediyor biraz..
ve 'çok şükür', ne kadar fazla söylense de hep eksik kaldığını bildiğim..

2. Nefret ettiğiniz kelime?

'Lanet olsun', hayatta duymak istemediğim kelimelerin ve kelime gruplarının başında gelir..
Nefret ederim..Bunu hiç çekinmeden defalarca kullanan insanlara hayret ediyorum, içim büyük bir dehşet ve korkuyla doluyor, yanlarında bulumak beni fazlasıyla huzursuz ediyor..
Kötü bir alışkanlık gibi ağızlarına pelesenk eden insanlara anlatmaya çalışıyorum ne denli kötü bir kelime olduğunu, başarılı olmuş olmayı umuyorum inşallah..

3. Ne sizi heyecanlandırır?

Yeni ve güzel olan herşey heyecanlandırır beni:)
Yeni bir yol, yeni bir karar, yeni bir yaş, yeni bir şehir,ülke, kıta..
Yeni bir mevsim mesela, en çok da bahar..
Uyandığımda havanın blutsuz, güneşli ve sıcacık olması, dışardan gelen kuş  ve çocuk sesleri..
Bazen herşeyin yolunda olduğunu gösteren her türlü ses, farkındalık hissi tatlı bir heyecanla kıpırdatır içimi..
Daha da çok vardır, biraz heyecanlı bir bünyeyim:)


4. Heyecanınızı ne öldürür?

Heyecan duyduklarıma karşılık etrafımdaki insanların umursamaz ve bezgin halleri..
Güzel olanları görememelerindeki körlükleri..(tabii bir kısmının.)

5. En sevdiğiniz ses nedir?

Güneşli bir sabahı karşılayan kuş cıvıltıları; bayılırım:)
Sonra ney sesi duyduğum ve hep duymak istediğim en güzel seslerden..
Klasik gitar ve keman sesini de çok severim.
Bir de gecenin içinde kaybolan trt radyosunun 'geceden sabaha' programının arka fon sesi ve program sunucusunun tok,dinlendiren ve hep dozunda olan hüzünlü sesi..


6. Nefret ettiğiniz ses nedir?

Yoğun trafikte taşıtların korna, fren, bozuk olan eksoz borusunun sesi büyük ve çoğu zaman tahammül edilemez bir gürültüdür benim için.
Bir de sürekli  bağırarak asabi bir şekilde konuştuğunu sanan insan seslerinden hiç hazetmem.


7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?

Bankacı olmayı istemezdim hiç.Para işleriyle uğraşmayı hiç sevmediğim için olsa gerek..


8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?

Immm...6. hissimin kuvvetli olmasını isteyebilirdim belki..

9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?...

Kim olurdum? Kim olmak isterdim diye değerlendirirsem yine kendim olmak isterdim..
Her insanın bu dünyaya gelişinde bir amaç vardır ve ben de benimkini bulup gerçekleştirmek, bunu görmek istiyorum inşallah..

10. Nerede yaşamak isterdiniz?

Ege'de küçük, sakin bir sahil kasabasında yaşamayı çok isterim.)

11. En önemli kusurunuz nedir?

Sanırım sabırsız bünyem..eskiye nazaran sabırsızlığımı her ne kadar terbiye etmiş olsam da arada canımı yakmaya yetiyor..

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?

Keyif veren bir kötü huyum olduğunu düşünmüyorum; hiç bir kötü huyumdan keyif alabileceğimi düşünmüyorum desem daha doğru olur ;)


13. Kahramanınız kim?

Kahramanım.. çocukluğumdan bu yana ve ilelebet hep babam!
Herşeyi hemen hallediveren büyük ellerin sahibi..ömür boyu minnet duyduğum ve beni düşmeyeyim diye hep destekleyen..
ben burdayım sen korkma diyen..güvenin merkezi..

14. En çok kullandığınız küfür?

Kullandığımı söylesem yalan olur sanırım hele de en çok..
belki aptal sözcüğü o da arada bir..

15. Şu anki ruh haliniz nasıl?

Dalgalı bir deniz gibi bir türlü durulmayan..
ya da belki o denizde fırtınaya tutulmuş bir gemi..

biraz kırgın, şu sıralar çokça hırçın,bir gülen bir ağlayan nerde duracağını bilemeyen bir hal asılı üzerimde..


16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?

hayat herşeyiyle güzel! ve 'Her gün güneş doğar; yeter ki açık olsun perdeler!'


17. Mutluluk rüyanız nedir?

Mutluluk rüyam..aslında bu biraz planlayıcı programlayıcı bir soru gibi..ve hayat sürprizlerle dolu..
Hayatın getirklerini güzel karşılayabilmek ilk önce..
Mesleğimde ilerleyip öğrendiklerimin hakkını verebilmek dünyaya, insanlara, borcumu ödeyebilmek biraz, biraz sevdiğim işi yapıp mutlu etmek kendimi, güzel bir imza atabilmek, hayırlı..
ve tabiki bunların dahilinde sağlıklı, huzurlu, inançlı geniş bir aile, büyük mutlu bir yuva..


18. Sizce mutsuzluğun tanımı?

yetinebilmekten uzak olmak..


19. Nasıl ölmek isterdiniz?

İmanlı ve gereği yerine getirilmiş bir hayatı yaşamış olmanın huzruyla, korkmadan, O'na koşarak..inşallah..


20. Öldüğünüzde cennete giderseniz ALLAH 'ın size ne söylemesini istersiniz?

'Ben senden razıyım kulum.' demesini isterdim ben de..



İlk aklıma gelenler dahilinde elimden geldğince cevaplamaya çalıştım.
diyorum ve sevgiler.)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter