Çarşamba, Kasım 24

Toplamak dünyanın dağınıklığını..

Minik dikdörtgen kartlara "kendimden de birşeyler katmalıyım" diyerek içimden gelenleri yazmaya çalışırken kaç kartı heba ettiğimi hatırlamıyorum..
Bir türlü sığdıramazdım, sanırım eskiden de kısa cümleler kuramazdım, güzel olanı anlatmak için..
Uzuun uzun olurdu sevgi ve minnet taşıyan cümlelerim..Bir de ya hep yukarı doğru çıkarlardı ya da aşağı doğru kayarlardı çizgisiz ortamda..hatırlıyorum(: nasıl sinirlenirdim..ama illa ki ben yazacaktım işte!
Dümdüz yazabilmeliyim diye hırs yapardım en güzel yazımı döküp..

Ardından alınan bir çiçeğe, bir dolma kalem kutusuna ilştirilirdi çoğu kez..
Sıkı sıkı tembihlendiğimiz halde hep daha fazlasını alıp götürmek isterdim..
En güzel en değerli hediyeleri hakediyordu benim öğretmenim, öyle görürdüm hep..öyleydi de..
Bütün öğretmenler gibi..(bütün gerçek öğretmenler..)

Çocukluk muydu neydi?..En pahalı hediyeler hep en iyisi gibi gelirdi o zamanlar..şık paketlerde sarılı olmalıydı muhakkak, gözünü almalıydı insanın..değerini ve öğretmene verilen değeri ucundan kıyısından tutmalıydı..
Aslında bunu düşünmek de kötü değil evet, ama insan büyüdükçe anlıyor ki içinde hissettiklerin ve bunu sunabilme becerin hepsinden daha janjanlı..daha güzel, daha masum ve daha bize ait..!

Şimdi elimde bir mektup tutuyorum ve baktıkça gözlerim doluyor halaa..
kareli bir defter sayfasından özene bezene yapılmış, üzeri renkli kalemlerle boyanmış, büyüklü küçüklü kalplerle süslenmiş kocaman bir yüreğin emeğini taşıyor içinde..
sevgi kokuyor, minnet kokuyor, emek kokuyor sıcak sıcak..
ve yazıyor ki üzerinde : "Canım Öğretmenime.. Elimden bu kadarı geldi..Ama bunu ben yaptım.. Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.."
kulaklarımda yankılanıyor sanki sesi, burnum sızlıyor, gözlerim taşıyor, yutkunamıyorum, düğümleniyor okuduğum cümleler boğazımda..daha gözüm yeni değmişken elimde duran mektuba..daha içini açmadan hem de.." elimden bu kadarı geldi, ama ben yaptım.."!..diyor girişinde o minik yürek..

kendi emeğini sunduğunun farkında. ama hediyesini herkesten sonra, herkes gittikten sonra ve başı eğik bir halde verip koşarak çıkması sınıftan; o emeğin çok da değerli olamadığını düşündürüyor ona belli ki.. masanın üzerinde duran diğerleri gibi göremiyor gözleri getirdiği hediyeyi..hep eksik kalıyor onun için ve eksik kalırken eksiltiyor da onu kendi gözünde..içinde bir şeyler kırılıyor..duymamak mümkün değil..ve ben oturmuş ağlıyorum işte..
oysa içinde bulunduğu yokluk ona en büyük zenginliği katıyor farkında değil..

'bizi biz yapan' o allı pullu paketler değil ya da içinde ne olduğu.. hiç değil..
büyüdükçe o herkesten kızındığımız, söylemeye gerek duymadığımız her seferinde kendimize saklamaya çalıştığımız sevgi sözcükleri..ve bir sevgiyi ifade şekli..herkesin açlığı ruhunda..en önemlisi bu hem de..
Bizi biz yapanı, bizi insan yapanı unutmamak, unutturmamak istiyorum..avazım çıktığı kadar bağırmak bu dünyaya!..o çocuğa bunu inandırmak ve de..

***
yakınlarda bir okulda öğrencilerinin(velilerin) para toplayarak aldığı lap-top'u övüyor bir öğretmen ..hükmü ne kadar sürecek bilemeden..
ve başka bir okulda eline tutuşturulan mektuba bakakalıyor bir başka öğretmen gözleri dolup dolup taşmış..

biri sevginin anlamını unutmuş, diğeri hatırlıyor yeniden ve yeniden..
biri 'bir varmış bir yokmuş', diğeri kocaman bir dünya olmuş..

**
şimdi o çocuğu bulup kucaklamak istiyorum sıkı sıkı..ve toplamak istiyorum dünyanın dağınıklığını..

----

Tüm öğretmenlerin öğretmenler gününü kutluyorum..
minnetle..

-Ebr-i Nisan-

Perşembe, Kasım 18

Yürek içi yokluğu..

              

" Gözlerim.. Açamadım gözlerimi..Öyle bir sıktım ki.. Kaçmasınlar istedim o burdayken,karşımdayken gözyaşlarım..O dahil kimseler görmesin..
Sonra yuttum..Hissettim; içime içime aktılar..Ilık ılık..kan gibi..
Ezberlediklerini sıraladı..
Belli ki çalışmış; o da bir şey, öyle değil mi..Varmış o kadar ehemmiyetim demek ki..
Ne çok yol almıştık..Hiç bitmez demiştim..bitti işte..
Kendi başıma yaşamayı unutacak kadar uzundu bana göre..Ona göre bir başkasıyla değiştirilecek kadar önemsiz.
Söylediklerini hiç duymadım biliyor musun?
Kendini rahatlatacak bir şeyler söyledi, sadece bundan eminim.
Sustu sonra..bir tek "üzgünüm" duydum hepsi bu..
Üç yılı bir "üzgünüm"le noktaladı.."

Bütün bunları söylerken yanağından süzülen yaşlardan haberi yokmuş gibi durmadan  daireler çiziyordu elindeki fincanın üzerinde.
'Kocaman gülen gözleri' ağlıyordu..
Gözlerine bakamadım, parmağıyla üzerinde halkalar çizdiği fincanından toplayamadım gözlerimi, hiçbir şey söyleyemedim önce..Ne söylenebilirdi ki.."değmez" mi diyecektim, "sen kendi yoluna bak" mı?..
Kendime de susmuyor muydum?..

Eskiden hatırlıyorum böyle bir durumda  durmadan konuşurdum, "boşver"lerle dolu cümleler kurardım..Kısmet derdim -ki hala kısmet,bu değişmez-.."Yaşaman gerekiyormuş, acısı geçince güçleneceksin, sen cesursun, bu da geçer neler geçmiyor ki, en azından sevmeyi biliyorsun; 'sevmek bakidir, sevilmek fani'*..o bunu bile becerememiş.." gibi çoğunu şu an hatırlayamadığım belki klişe, belki saçma sapan teselli cümleleri kurardım evet, karşımdaki kişiye göre..Kendimce hafifletirdim acısını, zihnini sakinleştirirdim.
Aslında kurduğum bütün uzunlu  kısalı cümleler yere düşermiş birbirinin peşi sıra..Şimdi anlıyorum..(bir de bu cümleleri dile getirmek için anlamak gerektiğini anlıyorum..)

Görüyorum ve artık biliyorum ki, insan yaralıyken en canlı yeri -belki de bir süre tek canlı yeri- yarası.. Hissetmiyor başka türlü, duymuyor, görmüyor bir süre..Eli kolu tutmuyor, bacakları kendinden habersiz..
Ne söylesen ulaşmıyor zihnine..
'çünkü kanı hep yarasına doğru akıyor, canı yarasında yaşıyor..'**
Zaman merhemi sürüp sabır dilenmekten başka hiç bir ilacı yok..
Ve o müddet dolduğunda 'yaşadıklarının anlamını' çözüp oturtacak eksik kalan boşluğuna ruhunun..

Birden İclal Aydın'ın son okuduğum kitabından altını çizdiğim satırlar geliyor aklıma..
birden bire çıkıyor ağzımdan: "artık biliyorum ki, artık öğretildim ki 'kimi sevdiğin' önemliymiş.Uzun yolu göze alamayana kelebek olunmazmış. Nefesi yetmeyenle dipte hazine aranmazmış. Aşkın ibadetini bilmeyene bayram bağışlanmazmış..sen de bağışlama artık ne olur.." diyor İclal Aydın bir yazısında diyorum.."Anlıyorsun beni değil mi?" 

Üç yıl boyunca kendi hayatından kopartıp büyük bir fedakarlıkla onun uğruna adadıkları geliyor aklıma, sonra kendi sevme çizgisini çoktan geçmiş, diğerinin sevme alanını kaplayan koca yüreği..
Şimdi neler düşündüğünü okuyabiliyorum o sessiz kalırken, yanaklarından süzülen yaşlardan..
Sevdiğini elinden alanı düşünüyor.Onu başkalarının sevmesine, onun başka birini sevmesine razı olamayan yüreği durmadan kötülüyor karşı tarafı. Kendini aptal, kandırılmış, değersiz ve hiç sevilmemiş gibi hissediyor..
Yaptığı, muhtemelen sevdiği insanın şu an hatırlamadığı -belki zamanında üzerinde bile durmadığı- ufacık tefecik hatalarına kızıyor.."keşke" diyor içinden hepsine..oysa "keşke"leri "iyi ki" yapamayışı değil hiç bir zaman sorun biliyor da..
Ardından karşı tarafın verip de tutmadığı sözlere geliyor sıra, sevgisini acımasızca harcadığı günler; nasıl da umursamazca davranırdı bazen,nasıl da hırpalardı,incitirdi. En ihtiyacı olduğu zamanlarda bir sürü işi çıkardı kesin, destek beklerken destek olan olurdu..siyaha beyaz diyen dayatmaları vardı bir de değil mi..
ah arkadaşım ah sen bana bunları anlatırken, kim bilir ne zamandı zaman..
bitiş çizgisini bugüne çizerken, yol aslında ne zaman bitmişti..

Uzanıp elini tutuyorum, benim de taşıyor gözlerim..
"Şimdi içini acıtanları anlıyorum çok iyi..kendine yap-maman gerekenleri bil sadece!" diyorum.
"Sana zamandan söz etmiycem." ; aklıma geliyor çok sevdiği/miz Murathan Mungan şiiri..
"Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. 
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. 
Zaman alır ...
(..)Herkese iyi gelen zaman sizi kanatır.."

"ama geçecek..bunu bil!.."


Yarası yarasına denk gelince anlıyor en iyi insan insanı..aynı hikayeyi yaşamasan da yaşamış kadar oldukların kımıldıyor içinde.. ve diyor ki:

Bir ömür dolusu yetebilecek hayal kırıklığı biriktireceksin belki içinde..
'Bir insana inanmak' artık anlamını bilmediğin bir cümle gibi duracak önünde..
Güvenmen için sana adımlanan yollar uzayacak..
Sana sorulmayan sorulara içinden verdiğin onlarca cevabı susacaksın sonra..bomboş bir suskunluk yutmuş gibi..
Sana anlatma gereği duymadıkları için küçüleceksin kendi gözünde..-en zehirleyicisi bu-
O kadarcık yerim yokmuş diyeceksin.
Ve alışmaktan korkacaksınız herşeye.


Gözlerini kimseye değdirmek istemeyeceksin..Herkes aynı olacak senin için..
Kabuğun giderek kalınlaşacak, sertleşecek..
İçine çektiğin nefesin yetmediği zamanlar olacak..
Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun üşü(ye)meyeceksin, bazen de için asla ısınmayacak..
Hayatında bir sayfa daha çevirmen zaman alacak.
Kendine gitmeye başlayacaksın işte o zaman..
Herşeyin anlamını bulmaya başlayacaksın..
'Acı aslında her zaman inşa eder insanı.'***
Gerçekte nerden ve kimden geldiğini idrak ettiğinde acının, yüzünde tebessüm olacak..
Affetmenin de huzuruna varacaksın, yeni bir sayfa çevirirken hayat..
**
"geçicek, biliyorum.." dedi.. elini tutan elimi sıkarak, gülümsedi..

Fonda o çok sevdiğim Onno Tunç şarkısı çalıyordu Aylin Aslım'ın çok sevdiğim yorumuyla..
"Bir çocuk sevdim uzaklarda..
(..)
Ben böyle yürek görmedim böyle sevgi 
Şimdi çocuk büyümekte günbegün
Bütün hüzünleri okşadı birer birer 

Gizli bir ümide sarılarak biraz küskün ..


Karşımda büyüyen küçük kız, tırnağıyla ütülediği çikolata kağıdını düzeltirken, hayatını da elleriyle düzeltmeye başladığının henüz farkında değildi..

-Ebr-i Nisan-

(dinlmediyseniz kesinlikle 
dinleyin derim)
--------------------------------------------------------------------

*"sevilmek fani olmaktır; sevmekse baki.."-Rainer Maria Rilke
**Ece Temelkuran-Muz sesleri'nden
***"Bu kadar acı bazen de inşa eder insanı."-Nazan Bekiroğlu- kynk:arkashx.)

Pazartesi, Kasım 15

İş İLanı Deyip Geçmeyin (:





"-iyi derece ingilizce bilen, askerliğini yapmış,kararlı, ikna kabiliyeti olan, analitik düşünebilen,sosyal, insan ilişkilerinde başarılı,esprili, prezentbl, çalışkan, sorumluluk alan,ileriyi gören, öğrenmeye açık, vizyonu geniş, liderlik vasfı olan,... santral elemanı alınacaktır!
 başvurayım mı?

-başvur =))
 tam sana göre=)  
 yani tebrik ederim, bu enerjiyi nereden buluyorsun gece gece yine, Allah iyiliğini versin emi:)
"
arada bir meydana çıkan 'iş ilanlarına göz gezdirme günlerinden biri'ni yaşadığım şu günlerde yine bir meslektaşım ve dostum olan nili'yle  bir durum değerlendirmesine girdik gece gece:)
bunu hep yaparız . bu arada iş aradığım mı var : yoo :) 


ben onunla iş ilanlarına bakarım, o kendine göre bir tane bulur yerleşir, ben vazgeçerim:)
aradığım işi henüz bulamadım kendi alanımda. 
hiç birinin bir çekiciliği yok! (gerçekten benim bölümümle mi ilgili bunlar diye şaşıp duruyorum!)

sanıyordum ki ben, üniversiteyi bitirene kadar bilim ilerleyecek,hayvan barınakları açılacak(daha sağlıklı,öyle toplayıp zehirleyen türden değil!), araştırma laboratuvarları kurulacak, birkaç tane tübitak'ı olacak ülkenin,hatta ona rakipler çıkacak, her bir yana serpiştirilen internet cafeler gibi bilim araştırma ve geliştirme merkezleri açılacak, herkes bilgi çağına girecek,herkes "ben de bilmek istiyorum ben de ben dee!" diye akın akın bilim dergilerine saldıracak, uzaya roket falan gönderip duracağız, marsa ayak basacağız, kök hücrelerden yeni bir biz elde edilecek kıvama geleceğiz, ilaç sanayii çökecek yani ülkem kendini bilime adayıp ülkenin ilerlemesini on ikiden vuracak falan falan.. 

artık 4 yıllık fakülteyi kaç yılda bitirmeyi düşünüyordum sorusuna paralel gider sanırım bu beklentilerdeki ilginçlik:) 
anlaşıldığı üzre de ben bu işi fazla uzatmadım, ilerleyen bilim yavaş kaldı bekliyorum bakalım :p (daha doğrusu yaşadığımız ülkenin ilerlemesi için bilime başvurulmuyor, neye başvurulduğunu sormayın bilmiyorum!)

ve gelin görün ki o belgesellerde izlediğim hayata geçiş yapabilirim gibi hayalperest bir edayla atılan adımlar şimdi önüme abuk subuk ilanlar olarak geri döndü!
ben de dedim ki herhalde bizi bünyelerinde çalıştırmaya cesaret edip de ilan falan veren yok!
yoksa uuuvvv yani dünyayı keşfederiz! :)
(yaşadığım yeri yeni keşfetmiş bir canlı gibi kalakalmak oluyor bu biraz da..)

sonra da dedim bak bakalım herkes için aynı mı, başladım diğer ilanlara göz atmaya:)
göz attıkça mizah dergilerinin arasında dolanıyorum havası yaratan ilanlarla karşılaştım, sevdim onları:)
kime bakıldığı belli olmayan ilanlarla haşır neşirliğimiz işte bu tarihe dayanır efem.

bunun üzerine bugün 'recep ivedik 2' filminin 'tam yerine rast geldi manzara koydu' sahnesi ise tam üzerine denk düştü,dedim tam benlik!:))
(bu arada ilk izlediğimde hiç gülmediğim bu filme şu anda katılarak gülmemin sebebini bir ara kendime açıklamam gerek!)
efendim filmde recep bey iş bakıyor ya, izleyeniniz vardır kesin,arıyor telefonla, iş görüşmesine çağırılıyor; 
" orası bana uzak siz gelseniz yav" diyor:)
sizce de mantıklı değil mi, bence gayet mantıklı.
yani eleman arayan kendisi, biz mi gideceğiz ayaklarına!

beni keşfetmelerini bekleyen halim de başka türlü açıklanamazdı!(:

aslında yapmak istediğim o kadar çok şey var ki, her işte bezim var derler ya, aynen öyle. 
merakı bol bol kullanan bir insan olarak "köy öğretmeni olmak istiyorum" formuna geçmiştim yeniden hafta sonuna doğru:) eh tatile giren öğretmen arkadaşların payı büyük bu hissin içimde yeniden ayağa kalkmasına.

bu formda yeterince dolaşıp durduğum gibi ideal belirlediğim başka bir alan daha var ki henüz söylemem blog, ama çalışmalarım sürüyor bu hususta bil, vazgeçmedim vazgeçmem!
onu da yaparım onu da anlayacağın!(. lakin zaman gerek!(;
anneme bunlardan bahsettikçe kadıncağızı alıyor bir düşünce, soruyor: "bir ara evlenirsin de herhalde, inşallah yani" diyor(:
"valla şu aralar içimden gelmiyor, bakarız kısmet ":P diyip geçiştiriyorum(:
(içimden geleceğini de şu zamanda hiiiç sanmıyorum ya neyse..kısmet çok laf etmeye gerek yok.biz işimize bakalım.)

 kim evlense "yakında boşanırlar nasılsa" diyen teyzeler dolu etrafta ya bir de.
bu türlerin çoğalmasına sebep olan insan evlatları ve yaşadıkları hususuna girecektim vazgeçtim çıkamam şimdi.)
başka sefere.

ne diyordum sahi?
aslında başa dönmek istiyorum, yazdığım ilana.
bu biraz uyduruk kaydırık,derleme gibi görünse de malesef var böyle ilanlar sevgili blog!
bilemiyorum gülelim diye mi koyuyorlar gerçek mi bunlar ama, aradıkları özellikleri kendime ölçüp biçiyorum arada da:))


yani afedersiniz de siz hiç ,'benim kafa çalışmaz, selüloz yapıdayım, bildiğin ahşap!', ' insanlarla anlaşamam', 'kararlı mıyım bir türlü karar veremiyorum', 'analitik düşünemem', 'liderlik vasfım yok olduğum konumda kalayım ben', yok efendim 'ikna kabiliyetim vardır bak; bi çaktım mı göreyim ikna olmasın da!', 'çok sosyalimdir ama, herkes beni tanır!', 'ingilizcem de tarzancadan hallice', 'ileriyi göremem miyobum!', 'öğrendiklerim bana yeter kardeşim daha ne öğreneceğim' diyen insanlarla karşılaştınız mı!


bir de prezentbl var tabi! kimse pasaklıyım ben diye gezmiyordur sanırım!
askerliğini yapıp en az 5-6 yıl tecrübesi olan ve lisans mezunu, mümkünse yüksek lisans da yapmış vee halaaaa 25'ini geçmemiş süper zekalar aranıyor gibi ilanlar da vardır.kesin rastlamışsınızdır!
bu ilanı veren arkadaşlar sanıyorum sonuna 'yuh artık demeyin biz de tam olarak ne aradığımızı bilmiyoruz ' eklemeyi unutmuş olsalar gerek!


eğer aradıklarını bulurlarsa işte, derim ki "ahha! yeni bir tür keşfedilmiş!"


yaa işte böyle blog(: 
anlayacağın üzre iş ilanları sadece iş bulmak için değildir;)


ha bu arada kimse iş yok demesin, iş var kardeşim! 
siz ne istediğinizi bilin gerisini düşünmeyin;)


sevgiler ve şimdiden iyi bayramlaaaaar efendim!(:

Ebr-i Nisan14.10.2010
03:10

Pazar, Kasım 7

'Toplu Döküp Saçma Aracında' Bir Gün..


Caaanım blog!
Sence de benim toplu taşıma araçlarıyla bir sorunum var mı, yoksa bana mı öyle geliyor??
"Yok canım şakalaşıyorlar,takılıyorlar sana sadece mi" diyorsun yoksa"gerilim aksiyon da seversin sen" mi???
Hayatıma renk kattıkları kesin!..sonradan hatırladığımda krize girdiğim zamanlar da oluyor gülerken evet:)

Belki haklısın bugün olana da gülüyorum şu an:))
Hey yarabbim ya, pişmiş tavuk muyum neyim anlamadım ki:))

bak sana anlatayım..bugün dışardaydım.
eve dönerken belim fena halde ağrımaya başladı, "eve mesafede de birşey yok ama zorlama kendini atla şurdan bir otobüse çabucak git" dedim kendi kendime.
nitekim merkezdeki durağa doğru yol aldım,arıyorum hangisi bizim o tarafa gidiyor, hah buldum, bindim, yer buldum, oturdum hemen, ayakta duracak halim yok zaten!..
-lakin 'binmez olaydım" demiyo da değilim hani!-

neyse saati geldi kalktı..
şoför az biraz -belki çoktan da fazla- asabi bir amca sağolsun..
gelip geçene homurdanıyor!
yolcuları duraktan bir toplayışı var,döke saça!
bir baktım ters istikamete döndü,"al sana dolaşanına bindik mi"..diyorum içimden..
hemen eve gidecektim güya..ki arada 3-4 durak var en fazla..

neyse bu amca açtı sana bir arabesk fantazi müzik. tanımıyorum bile kim söylüyor,kim ki bu arkadaş,pek yanık yanık bağırıyordu..yani şu güzel havada olacak şey değil!..
gerçi halime cuk oturdu!.

müzik eşliğinde şoför amcanın önündeki araçlara ağız dolusu iyi dileklerde bulunmalarını, zart zart kornaya basmalarını, birden fren yapmalarını yaşıyoruz..
çalkalanıyoruz resmen!
garibim çocuğun biri arka taraftan bas bas bağırarark ağlıyor.
benim bel gitti zaten! bir o tarafa kayıyor bir bu tarafa,dişlerimi sıkmaktan kırmadığıma şükrettim doğrusu!

nereleri dolaşıyor bu bu kadar diye de söyleniyorum içimden..
sonra durağın birinden bir teyzeyi aldık..aldık dediysek tamamını değil yani!
kadıncağız zaten zor zar yürüyor, daha öteki bacağını atmadan hareket etti bizim amca!
sonra kapıyı kapatmış Allah'tan çünkü zavallı teyzem basamaklardan düştü!
tam kalkamaya yeltenirken yetiştiler kaldırdılar kadıncağızı o da söylenerek önde bir yere oturdu hemen(oturtuldu)..
şimdi gel de sinirlenme!
bizi nereye yetiştirdiğini artık kestiremediğim şoföre ben de çok iyi dileklerde bulunmak istedim ama ani bir frenle susturuldum sanki!
otobüsten fırlama tehlikesinden sonra herkes de homurtular arttı tabi!ama adam da tık yok. hiiç umru değiliz!
bu bizden birinin göreviymiş de ona zorla yaptırıyormuşuz gibi hissediyor insan !
ne diyim ki ben şimdi..

bu arada giderek evden uzaklaşıyoruz.
derken otobüste 3-5 kiş kaldık!hala evin olduğu tarafa dönen eden yok!
yolcu aldığı falan da yok!
"Allah'ım nerelere geldik"bilmiyorum da nereler buralar! tam "nereye gidiyor bu otobüs?, hani devlet hastanesine gidiyordu?" diye soracağım derkeen arta kalan yolcular da otobüsü terketti!
sonra şoför amca dönüp "abla sen nereye gidecen bundan sonrası son durak" demez mi!
evden daha fazla uzaklaşamazdım sanırım il sınırları içinde kalarak!
yani inanılır şey değil, belimin ağrısından ölüyorum resmen ve nerde olduğumu bilmiyorum ayrıca kocaman otobüsün içinde gayet asabi bir şoförle kalakaldım..
oturup avaz avaz ağlasam olurdu!!fevkalade olurdu hem de!

"ya" dedim "ben devlet hastanesinin o tarafa gidecektim, nereye geldik."
 "bugün cumartesi" dedi!
bugün cumartesi!!??
şimdi sorarım size Allah aşkına bu cümleden ne anladınız!?
nasıl bugün cumartesi?yani bu ne demek oluyor ki?
cumartesileri o tarafa giden araba yok anlamını taşıyor olması imkansız, çok komik olur.
acaba hastane diyince mi dedi hani muayene falan yapılmaz diye desek; e acil denen bi şey var.
ve ben tam acillik durumdayım!

dedim" e otobüsün tabelasında devlet hastanesi yazıyor ya??,siz kalkıp nereye geldiniz?"
"haaa biz o taraftan geliyoruz, o ondan.." dedi yaa!!!
Allah'ım sen bana sabır ver!..hiç böyle bir şey duydunuz mu !Allah aşkına, bu nasıl bir şeydir yahu!

"ne zamandan beri otobüslerin gideceği yer değil de geldiği yer yazıyor? nasıl gideceğim ben? böyle saçma birşey duymadım, off jetonum da bir taneydi zaten.." cümlelerini sıralarken artık gözlerim dolmuştu..yani ağladım ağlıycam..
hava kararmak üzere neredeyse, etrafta tarlamsı bir yerler var, ne taksi var ne bişey!
adam halime güldü "e bir sen karıştırmışsın " dedi "bak millet biliyor ki kimse kalmadı."

-millet de bir tuhaf!! demek ki millet bu otobüs nereden geliyor diye biniyor!
"nereden geldiği belli olmayan otobüse binmem ben ' der gibi..komedi resmen!
'ordan geldiğine göre şu tarafa gidiyordur' zihniyeti gelişmiş! ben de saf saf otobüs arıyorum üzerinde devlet hastanesi,bahçelievler falan yazan! bu haline alışmak uzun sürecek!-
en son ne zaman otobüse bindim bilmiyorum kendi şehrimde ve böyle saçma bir şey görmedim..!

 ilerde köşeyi dönünce boş boş bekleyen bir otobüs vardı..
bizim şöfor ona el kol işaretiyle bir hareketler yaptı.
"şu otobüse bin" dedi "o o tarafa gidiyor."
hiç gidecek gibi bir hali yoktu ama  başka bir çarem de yoktu.
"hemen kalkar değil mi, tamam sağolun" diyerek indim..
diğer otobüse bindin, "jetonum benim.." derken adam bir el işaretiyle susturdu.."birazdan kalkar" dedi.

birazdan kalktı..benim yanaklarımdan yaşlar süzülüyor-acıdan,sinirden,daha artık her nelerdense- şimdi gülümsesem de..

yürüyerek en fazla 10- 15 dakikalık yolu otobüsle bir buçuk saatte geldim, belki daha fazla!..

sakatlanmadan geldiğime şükrediyorum!.."daha da otobüse falan binmem, otobüs benim için bitmiştir!" diye de tövbeler ediyorum..

aslında sana anlatacak daha çok olay vardı blog; bindiğim şehirler arası otobüslerden birinin muavini yolcunun tekini dövmüştü mesela..o vardı,sonra dolmuşta üzerime oturan teyze falan..
falan falan falan.. ama ağrı kesicinin etkisi geçtiği için artık kalkmam gerektiği ima ediliyor.
artık bi daha ki sefere;) neyse dinledin ettin o kadar sağol!
hala şaka mı bunlar diyorsun?

e hadi öyle olsun;)
kal sağlıcakla .p

-Ebr-i Nisan-

Cumartesi, Kasım 6

"..
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan..
..
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi.."
-orhanveli-


artık anlamını biliyorum o rüyanın..

hayatın bir yerinde sebebini bulmak için, insanın içinden, kalbinden bir şey eklemesini bekledi..ve kırık, buruk, yamuk halini iyileştirmesini..

ve biliyorum artık yeniden..hayat bir kere..kısa.. senin ve herşeye rağmen güzel.!


Perşembe, Kasım 4

'İnsanda zaman geçmez '..bazen..


Adımlarımın tanıdığı bir sofaya basıyor ayaklarım..
Onca zaman sonra nasıl geldim buraya ya da neden burdayım..
bilmiyorum..
Gözlerim bahçeye bakan odaların duvarlarında geziniyor önce..
Ev..tüm seslerini toplayıp uzun zaman önce giden ev..işte karşımda..o bahçe kapısından ne zaman geçtim peki..tek musluğu dış kapıda girince solda olan çeşmeyi ne zaman geçtim..
ağaçlar ne alemde..farkında değilim hiç..
asmalar her yanı sarmış..görüş alanımda olmasa da onların  farkındayım ama..
o çeşmenin sol üst köşesine asılı duran sabunluktan lavanta kokusu yayılmıyor..bunu düşünüyorum bir de..
ve içim bomboş..

Yıkılmaya yüz tuttuğunu duyduğum beton duvarları en cansız haliyle öylece kalakalmış gibi duruyor etrafta..
öyle kimsesiz ki duvarlar..kocaman boşlukları yutmuş gibi duruyorlar..
İçinden geçen onca anıyı, sahipleriyle toplayıp götürmüş gibi bir de..
ya da daha çok o günlerin mutlu süssünü silmiş gibi.
ve biz herkesin gittiğinden emin, neden geldiğimizi, neden burda olduğumuzu bilmeden bakışlarımızı dolaştırıyoruz her köşede..
ardından yere yakın mavi çerçeveli, altı minik kareye ayrılmış iki çift pencereden içeriye kayıyor gözlerim..
cama doğru uzanan somyada biri uyuyor, üzerinde yorgan örtülü..
birden içerdeyim..
bir bakıyorum; evet babaannem o yatan...oysa çoktan gitmişti burdan..
bu ev gibi, sadece beden sanki..ürpermiyorum,hiçbirşey hissetmiyorum..
sonra birden gözlerini açıyor..elimi kavrıyor yaşlı eli..
ne hissediyorum bilmiyorum..
"daha gelme" diyor bana.."sen gelme daha"..
sonra kalkıyor pamuk yanakları değiyor yüzüme..sesli sesli öpüyor..ben de onu öpüyorum..kokusu ne kadar da gerçek!..
gidiyor tekrar..gözlerini burda bırakıyor..kapatmak istiyorum..
gözleri yeşil..
sonra gözlerini de alıp gidiyor..
**
saat kaçtı uyandığımda.. hiç bakmadım..kendime gelmem desek hala gelemedim sanırım..
gözlerimi açtığımda sanki karşımda bulacakmışım gibi bir histi içimde..
çok uykum var..
ama ruhum tuhaf bir yerde asılı kalıyor sanki..ne uyuyorum..ne kalkabiliyorum..
evde yürüyorum bir süre sonra..saat daha erken..
Allah'ım hayırdır inşallah diyorum..
ne düşünmek istediğimi bilmeden dolaşıp duruyorum evde..
...

insan gidenleri hep en güzel haliyle hatırlamak istiyor..hele de ardında ruhu alınmış evlerini..o evde büyüttüğü anıları, sevinçleri, çığlıkları, yavaş yavaş büyüyen ellerini ayaklarını..bayramları, kandilleri, yazın öğleden sonralarını..kışın kardan adamlarını..o el emeği kilimlerin serili olduğu bahçeye bakan beton zeminli sofayı..
hafızalarda hep en canlı haliyle kalsın istiyor..en renkli cıvıl cıvıl..

oysa hatırladıkça hep gitmeler geliyor gözümün önüne şimdi..
evinden ayıramazdık hiç babaannemi ,onca ısrara rağmen bırakmazdı evini son yıllara kadar..dedemden sonra o bahçeli koca evde tek başına kalırdı..
orda olduğumuz akşamlar gece eve dönerken kıyık bahçe kapısından el sallardı bize, arabanın arka camına yapışır karşılık verirdik biz de....
içim acırdı..'giderken'..'gitmekten'..
giderken bölünürdü bir yanım, öyle hissederdim..içime sinmezdi..içimize sinmezdi de bilirdim..
küçüktüm.. ne zaman,nasıl unuturdum bu bölünmeyi bilmiyorum..bir şekerle mi? bir çikolatayla??ya da huzursuz bir uykunun serin sabahında??
o zaman böylesi içim burkulduğu için mi devam eder bu durum bilmem..
ama 'gitmeler' den oldum olası huzursuzumdur ben..(oysa başka şehirlerin kokusunu içime çekme arzusu da içimde yeşil yeşil durur..ne çelişki ama..)
ardımda tek başına bıraktıklarım varsa bir de fena yanar canım..
içim üşür..

oysa giden unutur derler..gidenin yolu başkadır..
hayatın yönünü değiştirmiştir..belki bir süreliğine belki de temelli..
herşey yenidir..yapacak çok şey vardır orda..kendini de götürmüştür hem..bıraktığı boşluğun sahibi yanındadır..

 ve kalmak en kötüsüdür hep..bekleyen olmak kimine..
hep beklemek..gidenin boşluğunun doğurarak çoğaldığını görmek..
o boşluğu korumak daha zordur hep..hep aklımda diye dolaşmak daha zordur..
alışkanlıkları unutamaz insan uzun süre..
yeniden sarılacağı yeni bir hayat penceresi yoktur önünde o an da..
elindekilere yama yaparak yaşamaya devam etmeye çalışır kendince..
her gün geçtiği yolları, her gün gördüğü yüzleri değiştiremez..gideni hatırlatmalarını da..
hep 'gitmelerini' hatırlattıkları için belki de..
oysa insan hep gitmemiş gibi hatırlmak ister..hep o bütün bozulmamış gibi..hep güzel, hep mutlu..

belki hep o koltukta otururdu..başını yatırıp yanağını yaslardı, belki uyuklardı..
o da izlerdi bu programı, o bu şarkıyı çok severdi..
çayını açık ve limonlu içerdi..
gözleri hüzünlü bakardı hep belki..
az konuşur çok susardı..ciddi ve güleryüzlüydü her zaman..kimbilir..
fazladan sofraya konan tabağın fazlalığı oluverirdi sonra birden..
bazen zaman geçerdi de..'insanda zaman geçmez..' dedirtirdi zaman bazen..

gidenin neden ve nasıl gittiği, o boşluğun nasıl açıldığı en önemlisiydi..
ona göre yeni bir yaşama şekli geliştirirdi çünkü insan..ona göre güçlü olur, o denli zayıflardı bazen..

bundan mıdır acaba?..suçluluk duymak mıdır gitmek biraz da..geride kalana bunları yaşatma ihtimali mi..?
ardımdan sallanan eller bıraktığım boşluğu mu yayar ardımdan..
...

üniversitede hiç istemezdim annemlerin beni uğurlamasını otogara gelerek..
hiç alışamadım çünkü ne el sallamaya ne ardımdan sallanan ellere..hele de yol uzun süreliğineyse..içimde burukluk..ruhumun yarısını bırakmış..gözlerim ağlamamak için ıkmaktan kıpkırmızı..
sonra alışırdı insan belki evet..yapacak öyle çok şey vardı ki..o hengame bir şeker, bir çikolata, bazen uyandığında yüzüne vuran sabah serinliği yerine geçerdi..

ve birgün sevilip de sevememekten korkardım hep evet..(sonra korktuğum başıma geldi..)
giderken hangi teselliyi bırakacağını bilemeyerek..
sebebi olduğum yaralara merhem olamam.. korkarım..
sevip sevilmemiş olmayı yeğlerim hep..kendi acımı cesurca çekmeyi tercih ederim..
başkasının sızısını sırtlanmak ne denli zor..ve artık biliyorum ne denli imkansız..

**
şimdi bunları neden yazdığımı bilmiyorum..
belki yazarsam, dökersem cümlelere sanki içimde sıkışıp kalan o hissi de açacağım önüme..bakıp göreceğim..
yeniden güzel hatırlayacağım belki..yüzümde yarısı çözülmüş bulmaca gibi duran bu ifadeyi tamamlayacağım..
kim bilir..
...


ve bazen anlıyor ki insan; 'insanda zaman geçmiyor..'*...

-Ebr-i Nisan-
----

*"kadında zaman geçmez.".-ece temelkuran

Salı, Kasım 2

Kadınlar Ne İster? (:

İnsanoğlunun dünya üzerinde yaşayan iki türü vardır..
Üçüncü bir tür çıkarmaya çalışmayın sakın, kabul edemiycem!..
neyse gelelim bu iki türe..
biri kadın diğeri erkek olan bu iki tür her ne kadar insan soyunu temsil edip aynı dünya üzerinde yaşasalar da aslında farklı dünyaların insanlarıdırlar.
aynı ülkede aynı ilde hatta aynı mahallede olsalar dahi aynı dili konuşamamalarıyla tanınırlar.
lakin 'biri beyninin sağ lobundan beslenirken diğeri sol lobu kullanır' diyen bilim de bu türlerin aslında aynı düşünmelerinin olanaksızlığını kanıtlamış bulunmaktadır.
yaradılışımız böyledir, kabul edelim.

erkek tarafı diğer türe nazaran daha dolaysız, ne düşünüyorsa ve anlatmak istiyorsa olduğu gibi aktaran yahut belli eden, hayatın detaylarıyla daha az uğraşıp, daha rahat bir yaşam sürme eğiliminde olan bir canlıdır.(kısaca, eksikleri vardır tabii:))
(lakin buna rağmen kadınların da "bu erkeklerin derdi ne?" gibi sorulara yanıt aradığı araştırmalarca kanıtlanmıştır:)
oysa kadın tarafı bütün bunların tam tersi; daha karmaşık, sık sık dolaylı anlatıma başvuran,herşeyin en ince ayrıntısına kadar didikleyen,ne istediği tam olarak anlaşılamadığı gibi söyledikleri ve sorduklarıyla da konuyu çok alakasız yerlere taşıma becerisi olan!,olmadık konularda olmadık tartışmalar açabilen kompleks bir organizmadır.(:
bu tür ayrıca olur olmadık zamanlarda ağlamasıyla da tanınabilir.
izlediği bir filme, süt içen kediye, yeni doğan herhangi bir canlıya, gelin kızlara, yapılan sürprizlere, kulağına çalınan bir şarkıya,yağmurlu bir öğleden sonraya, güneşli bir sabaha, baharın gelişini müjdeleyen badem çiçeklerine, posta kutusundaki mektuba, doğum günlerine, çalan telefona, gelen mesaja, haberlere... hemen gözleri doluverir..
ayrıca sinirlerindeki gerilim de gözyaşına dönüşme özelliği taşır.(bu tür durumlarda "bu kadınlar neden ağlar yaav" diye duruma hiç bir anlam veremeyen erkek tarafı genelde gülüp geçer:))

ağlarken sorulan "nolduuu" sorusuna genellikle "yok bi'şey" diye cevap verir.
karşı tarafın bu cevaba vereceği tepkiye göre tavır takınır.:)

uzun cümlelerinden fazla korkulmaz ama kurduğu kısa ve tek kelimelik cümlelerin ardından yanlarından koşarak uzaklaşılması tavsiye edilir.

her ne kadar çok şey istiyor gibi gözükselerde ufacık şeylere mutluluktan uçabilirler de:)
görünüşte 'deli herhalde' denilebilecek bu tür normal bir insandır:)
anlamaya çalışmamak en iyisi belki de, kabul etmek yeterli olabilir:)
( bu da kısa bir tanımlamaydı evet:))

bunca lafı etmeme sebep olan arkadaşlara burdan ne desem bilmiyorum:)
umarım aranız düzelmiştir diyebilirim:)

Şimdi şöyle ki; akşama doğru öylesine girdiğimiz mağazanın birinde öylesine baktığımız gömleklerin kıyısında gerçekleşen bir diyaloğu aktarmak istedim size:)
gülünecek bir durum haline gelmiş olan diyalog hem bizi gerçekten kırıp geçirdi hem de kendi muhakememizi yapmamıza olanak sağladı:)
şimdi 2 adet insan; biri bay biri bayan .
sanıyorum bu çift ya nişanlı yahut da yeni evli orasını anlayamadık tam.
aslında dinledik gibi görülmesin sadece kulak misafirliği canım:)- gerçekten amaa:)-
gülerken de aslında en çok kendimize gülüp zavallı çocuğa da acıdık şimdi ne yalan söyleyeyim.
size diyaloğu hiiiiç abartmadan aktarıyorum.
kızcağız bir gömlek denemiş ve aynanın karşısında soruyor:

-Bak bu nasıl meemet hem spor hem de klasik havası var.rengi de yeşil bana oldum olası yakışmıştır.

-güzel oldu canım gerçekten yeşil çok yakışıyor sana.bence bunu al.

-niye? az önceki mavi yakışmamış mıydı?

-yok bitanem hani sen yeşil yakışıyor deyince ben de söylediğine katıldım.yoksa mavi de yakıştı niye yakışmasın.

-bilmem artık.ben ne desem onaylayacaksın yani iyi!.

-yahuu Allah Allaaah ne alakası var ikisi de yakıştı mavi de çok yakıştı.onu al istersen.

-neyse maviyi alayım ben o zaman ya, tamam

-tamam canım maviyi al.

-niye yeşili almayayım? onu beğenmemiş miydin??yani beğenmediysen sööle!

-yawww istediğini al sana ne giysen yakışır diyorum!aaa!

-iyi demek ki senin bu konuda hiç bir fikrin yok! alayım da hangisi olursa olsun diyorsun! çabucak başından sav artık ne işin varsa sonra!!

-hoppalaaaa!!!! al, ikisini de al tamam mı!! bi tanesini de kafana geçir! hatta git şu kırmızıyı da al onu da etek diye giyersin! !

-hayrola ne kızdın şimdi sen?? şurda bi fikrini alalım dedik iyi yani şimdiden böyle olursaaan oooouuuw! işimiz var be! sen bana hiç bir konuda yardımcı olmayacaksın demek ki ne anladım ben bundan!! hayrett bişeysin yani meemet!bak nasıl sinirim bozuldu ya!

-bak canım !bak hayatım! ne desem tersten anlıyorsun ! yeşil dedik olmadı mavi dedik olmadı! ben de hepsini al bu konuda kapansın dedim! konuyu nerelere getirdin yav,tövbe tövbeee!.

-ben mi tersten anlıyorum, yoksa sen mi beni anlamıyorsun??bir fikir sorduk burnumdan getirdin yani meemet!

-yahuu hayatım bak!şimdi hangisini beğendiysen onu al, istersen başka bi tane bak.tamam mı?

-oldu !başka seçenek de katalım araya iş iyce çığrından çıksın!iki seçenek sorduk ona bile doğru dürüst bişey demedin! senin de ne dediğinden haberin yok!

-yahu tamam sustum ben tamam mı, madem dinlemiyorsun belli zaten dinlemediğin o zaman kendin beğen al tamam, ben burda otuyorum tamam hah Allah Allah yav adamı çığrından çıkarırlar!

- İyi memet tamam!  kalk gidiyoruz hiç birini almıyorum inşallah mutlu olmuşsundur! zaten senle ne zaman çarşıya çıksak burnumdan geitirirsin!

ardından erkek tarafı 'ya sabır' diyerek kız tarafının peşinden ilerledi!

biz gülmekten kırılıyoruz içten içe! sonra da aman 'gülme komşuna gelir başına' haline giriyoruz..sonra tekrar..
ama gerçekten bu kadın milleti anlaşılmaz! orda hem fikiriz::)

yani şimdi bir kadın alışveriş yapıyorsa genelde bu alacağı nelerle giyilir, nerde kullanılır, sağdan soldan önden arkadan nasıl durur, başkalarında da aynından var mıdır, solar mı buruşur mu, ütü tutar mı, yaşına uyar mı, vs gibi bir ton soruya da cevap vermesi gerekir ki gönül rahatlığıyla alabilsin:) hoş bazen gönül rahatlığıyla alsa da aldığı şey her neyse eve gelene kadar evrim mi geçirir artık ne yapar bilinmez; bir içine sinmeme hali kadının üzerine çöker..aldığına alacağına bin pişman da olabilir.

bu uzun maratondan mıdır nedir ben de bilmem; özellikle kılık kıyafet türü alışverişlerden hiç hazetmem.
öylesine bakarsam içim rahat dolaşırım ama mutlaka almam gereken birşey çıkarsa artık aradığım şeyi aynı gün bulmama imkan yoktur! hatta aramadığım ne varsa gözüme çarpar!
modanın ilerlemesi denen mevzuya da bu yüzden gıcık olurum!
çünkü o yıl ne çıktıysa onu giydirme dayatması uygulanır!
sizin isteklerinizde arka plandan göz kırpar durur.!

öte yandan erkeklerde böyle sorunlar bu denli karmaşık değildir.
tabi yanlarında bir bayan yoksa:)
birşey mi alacaklar girerler mağazaya, bir iki denerler, alır çıkarlar.
sanmıyorum çoğunluğun kalkıp da "şimdi ben bunu hangi takımlarla giyebilirim yav" diye düşünüp taşındığını.
kardeşimden biliyorum aynı renk o kadar tshirtün üzerine yine aynı renk benzer bir şeyi iki dakikada alıp eve gelmiştir ve annemin "ayyy yine mi aynı renk aldın oluum ya bu renkten bir dolu dolap hep aynı şeyi giyiyor gibi dolaşıyorsun" diyerekten olaya el koymuştur artık:)
**

gelelim yukardaki diyaloğa ,size yabancı geldi mi bilmem ama,bana hiç yabancı gelmedi:)
annemden babamdan,diğer hısım akrabadan, eş dost tanıdıktan gözlemlenen bizzat yaşanan olaylar arasındadır bunlar.

sorulan sorular aslında gerçekten cevap almak için mi sorulur, o sorular sorulurken aslında merak edilen nedir,durduk yerde ordan oraya nasıl geçiş yapılır..bu ve benzeri sorular yaradılıştan beri eminim gizemini korumaktadır:)

tartışma konusu tespitinde genellikle kız tarafı hiç sıkıntı çekmez:)çok çeşitli konular bulunur.
olmadık zamanlarda olmadık yerlerde her an her konuda tartışılabilir..
hatta bazen çok ilginçtir aynı fikri savunurken bile tartışılır :) yeter ki tartışmak istensin:)
buna annemle babamı da çok iyi birer örnek olarak gösterebilirim mesela:) annem duymasın:))
genelde aynı fikirde olurlar aynı şeyi savunurlar ama dışardan bakan 2 karşıt fikrin hararetli tartışmasına tanık olur:) sonunda da her ikisinden "e tamam ben de onu diyorum işte" cümlesi duyulur.
hatta annem ekler de "madem öyle ne konuşturuyorsun insanı canım!" diye oysa tartışmayı başlatan babam değildir:))

sonra anneannem ve dedem, onlara çok gülerim.
çünkü birbirlerini gerçekten yanlış anlarlar; biri 'üzümün sapını'  diğeri 'adamın gözünü' çıkarır:)
dedem ortalıkta yoksa anneannem genelde televizyonla tartışır..özellikle haberler açıksa ve konu siyasetse bu tartışma bitmez:)) -bu konuda benzerliğimiz yadsınamaz gibi:P-

kendime bakıyorum henüz insanlarla olmadık zamanlarda olmadık tartışmalar açmıyor gibi görünüyor yahut öyle görüyor olabilirim.lakin biliyorum ki genlerimde var; yoksa da er geç çıkar:))
hem bunca gülmeye başıma geleceği de şöyle yakınlarda biryerde duruyordur kesin:)
neyse umarım bu genlerle de makul olmayı başarıyla götürürüz diyorum:)

Kadınların ne istediği sorusu milyonlarca insanın beyninin bir köşesinde durup arada hortlasa da halen çözmek için uğraşan var mıdır bilinmez..
eğer varsa da söyleyelim hiç uğraşmayın!ömrünüze yazık.
çünkü aynı gibi görünse de her kadın kendi bünyesinde sürekli farklılıklar doğurur bu soruya da aranan cevap her gün düzenli olarak güncellenmektedir:)
ayrıca yaradılış olarak farklılıklarını koruyan türler olarak da ne erkekler kadını ne kadınlar erkeği tam anlamıyla anlayamayacağına göre..
ee niye uğraşalım ki boşverin hepimizi kendi halimize bırakalım arada..Allah da sonumuzu hayır etsin:))

sevgiler, iyi sabahlar ;)

-Ebr-i Nisan-
31.10.2010
04:50
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter