Perşembe, Eylül 29

Müsait Bir Yerde Gülecek Var!



Bu Mine Sota'yı kaçıncı okuyuşum hiç bilmiyorum. Lakin yazmayı bırakmaya falan kalkarsa kapısına dayanacak bir dünya insan biliyorum. Hayır şimdiden söyleyelim de...

'Delireceğim de Vakit Bulamıyorum' kitabını okumuştum en son, hakkında bir yazı yazmıştım hatta. Sonrasında Adı Yok'tan sevgili dostumuz Feyzanur bu yazıyı görmüş ve bana hem Ömer Sevinçgül'den hem de Mine Sota'dan imzalı kitaplar göndermişti. İşte bu kitap o kitaplardan biri! (: Ayrıca da kıymetli yani (:

Evet "Müsait Bir Yerde Gülecek Var!" elimden son bırakamadığım kitabının adı. Kitabı açıp da şöyle bir 10-15 sayfa okuyunca tüm sinir sisteminiz gevşeyiveriyor; öyle bi'şey ki yani böyle bi'şey yok! Mine Sota, size Allah'ın her günü karşılaştığınız, sevmediğiniz ot misali burnunuzun dibinde bitiveren insanlara bile samimiyet duymanızı sağlıyor. Öyle ki, sanki o insanların içinin yunmuş yıkanmış kısmını bir röntgen cihazıyla karşınıza çıkarıveriyor; bak diyorsunuz ben ne pis bi insanım, böyle insanlar sevilmez mi! Memleketimin trajı komik halini biraz daha açarak herkesin herkesi anlayacağı şekilde anlatması; sanırım bu tüm kitaplarının temel taşı.


Bu kadını okuduğunuzda insanları sevmeyi öğreniyorsunuz yeniden; herkesi sevmeyi öğreniyorsunuz. Dünyaya kucak kucak umut dağıtmak için bir an önce kendimi evden dışarıya atmalıyım hissi uyanıyor içinizde. Her gördüğünüze selam vermek, çocukları kucaklayıp şöyle üç-beş tur döndürmek, 1000 tane balon alıp şişirerek sokakta gördüğünüz herkese dağıtmak istiyorsunuz. Yetmiyor; tüm zillere basıp herkesi aşağı çağırıp hep birlikte Ayşecik rolü takınarak "Hayat Sevince Güzel" şarkısını söylemek geliyor içinizden, bağıra bağıra...

Kalplerimizin o saf temiz köşesi kapıları açık kaldıkça hep var olacak buna inanıyor insan. Zira özümüz bu bizim. Siz hele bir kitabı elinize alın, Kız Cemşit abiyle, Müjgan yengeyle, Macide teyzeyle, Didikçi Nebahat'le, dünya ölememe şampiyonu Şaziye nineyle, Parisli Firüzan, ömür törpüsü koca Faik ve hiçbir yere yalnız gitmesine izin vermediği karısı çilekeş Sabriye ablayla, bahtsız gelin Kezban ve kayınbadiresi Şetafet hanımla ve dahasıyla tanışın bakın başınıza neler gelecek! Bu birbirine asla benzemeyen karakterdeki mahalle sakinlerinin hep birlikte öğle matinesine gitmeye çalışmasını izleyeceğiz, pardon okuyacağız sizinle. Ben de sizinle yeniden okuyabilir miyiiim! (:

Mine Sota yine kalemindeki mizahı zekasıyla buluşturmuş ve ortaya tadına doyulmaz bir kitap çıkmış. Bu kitap bozulan morallerinize, kırılan kalplerinize, gerilen sinirlerinize ilaç gibi gelecek. Yalnız takdir edersiniz ki her ilacın bir de yan etkisi vardır. Bu kitabın yan etkisi de; onu okuduktan sonra ciddiyetle bakan kitaplara dokunmak istemeyecek olmanız! O hikayeler ilginizi bir süre asla cezbetmeyecek! Diğerleri size fazla resmi, hatta saçma(!) bile gelecektir. Bu etkinin geçme süresi kişiden kişiye değişiklik gösterirken, yeni bir kitaba başlayana kadar bir Mine Sota eserini daha sipariş etmiş olacaksınız.  Şimdiden söyleyeyim de daha hevesli bir başlangıç yapın. (;

Altını çizdiğim dünyanın satırı arasından bu kadarı şimdilik burda dursun. (;

"Bu ağaç, vitamin kariyerleri başlamadan biten bahtsız elmaların mekanı omasının dışında çok önemli bir vazifeyi daha eda ettiğinden habersizdi."

"Sanırım siz bu sabah kainatın solundan kalmıştınız."

"Kim ısıttı lan bu küreyi?? Kim getireyazdı bu dünyanın sonunu? diye sorulsa "İşte ahan da bu kadınn. Ayağa kalk Didikçi Nebahat" denilebilirdi. ... "Bu kadın bu gezegende olduğu sürece bitkiler aleminin de, börtü böceğin de, insan soyunun da varlığı tehdit altındadır. Bu, bu dünyadan gitsin." diye düşündü gibime geldi.

"Zaten kafasında uzun zamandır çekimlerine başladığı felaket senaryosunu, kapının zorlamasıyla tamamlayıp, hırsız kapıyı bir kere çalar filmi olarak vizyona sokup hepimize izlettiriyordu."

"Matineye giderken gümbürtüye gittiler sayın seyirciler."

"Sinirden o da mutasyona uğramaya başlamıştı."

""Bu çocuk var ya bu çocuk, bu çocuk öyle bir çocuk ki, böyle bir çocuk görülmemiştir!" diyerek neden bahsettiğini hayatta anlayamayacağımız bir şifre dizisiyle torununa çıkıştı."

"Hepimiz hipnotize olmuş gibi televizyon denen kutuya bakıyorduk. Sanki, hepimizin evinde bulunan bu müstakil karadeliğin çekim alanına girip, yaka paça içine doğru düşüp kendimizi ona yutturmuştuk. Tanımadığımız insanlar evimizin içine girip en özel, en mahrem şeylerini anlatmasınlar, akıllarına estiği gibi gezinip dolaşmasınlar diye kapımızı sıkı sıkı örtüp kilitliyorduk ama şu deliği tıkamayı aklımıza bile getirmiyor, canlarına estiği gibi moralimizi bozmalarına izin veriyorduk."

Bu kadar yeter. Devamı kitapta! (: Sıradaki kitap 'Kim Vurduya Gittim Gelicem' :)

Mine Sota'yı şu adreslerden takip edebilirsiniz:

https://www.facebook.com/MineSotaSunar
https://twitter.com/_minesota



Kitap Tanıtımından:

Şimdi bir son dakika haberi veriyoruz sayın seyirciler. Az önce üzerine atlayıp ele geçirdiğim bir habere göre Mine Sota’nın kafayı üşüttürücü, ağzı bir karış açık bıraktırıcı, gülmekten gözden yaş getirici yepisyeni kitabı piyasaya çıktı. Bu kitabı okuyan Sezar’ın “Aldım. Okudum. Gülmekten öldüm. Artık savaş mavaş yokk!” diyerek işten eve, evden işe çok efendi birine dönüştüğü, Cleopatra’nın ise “Senden elektrik aldım Sezar. Söyle annenlere bu akşam gelip beni istesinler” diyerek uslanıp evinin kadını olduğu söylentiler arasında.

Eğer siz de…

“Bu sene tatile size takışıp geleyom gızım” diyen kaynananıza
“Ama biz And dağlarına tırmanıp zamanında kaynanaların kurban edildiği yere gidiyoz anne!” diyorsanız…

Cüzdanınızda simit alacak para kalmadığında, sokağın ortasında dizlerinizin üstüne çöküp “Nane şekerii, bu ne bahanee, şahaneyim şahanee!” diye kendi kendinize klip çekiyorsanız…

Sınava giderken zerre kadar heyecan yapmayıp “Haydee gideluum hayde, gidelum haydeeee!” diye koşa koşa evden çıkıyorsanız…

Ev sahibi “Çıkın evimden” dediğinde bir tüp kremi suratına sıkıp
“En değerli giysiniz cildiniz” diye gülümsüyorsanız…

İzdivaç programı izlerken “Açılınn ben doktorummm!”
diye stüdyoya dalıyorsanız…

Akşamüstü sokakta oynayan çocuğunuza “Çabbuk eve gel geberesiiii!” demek yerine, “Hayrettiiiin eve gelme ooolum. Ben de seninle oynamaya geliyorum beklee. Yaşasınnn!” diyerek el şaklatıp iki göbecik atarak sokağa fırlıyorsanız…

Paranın üçte ikisini n’olur n’olmaz diye kenara koyup, geri kalan üçte biriyle bu kitabı alıp okumuşsunuz demektir. Ya da belki hemen burnunuzun dibindedir kim bilir?

Kim bilecek ya, tabi ki keyfiniz bilir…
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter