Cuma, Mart 11

Öcülerle Büyümek...



Belki de büyükler şakacıktan ya da korkutayım yalandan dedikleri her şeyde haklıydı, doğruydu, biliyordu ama tam anlamıyla ifade edememişlerdi...

Babaannemlerin sofasındayız; hafızamda öyle bir resim beliriveriyor. Namı diğer divanhanede teyzemleri mi uğurluyoruz kime el sallıyoruz hatırlayamıyorum tam olarak ama, orada o iki basamaklı merdivenin ardında aşağıya inmeden tek başıma elim havada kalıyor. Bahçe kapısının sağında bulunan çeşmenin oluğunda gözüme bir şey görünüyor. Çığlığı basıyorum. Rüya mıydı gerçek miydi diye defalarca sordum bugün bile ancak kimse hatırlamıyor ilginçtir ki...

Ne olduğunu sorduklarında öcü gördüm diyorum, öcü buna benziyor olmalı... Kim bilir ne yaramazlık yaptım da gördüm diye başım okşanıyor, kimseleri inandıramıyorum esasen.. Ama görüyorum, hala hafızamda gözümün önüne geliveriyor...

Öcülerle büyüdüğümüz zaman, arkamızdan ağlar sanıyordum; tabakta yarım bıraktığımız yemeğimiz gibi, ardımızda yarım bırakılmış korkulardan olabilirdi. Yanılmışım. Öcüler zamanın yaşına bakarak büyüyormuş meğer. Ve gerçekmiş tüm anlatılanlar. Öcüler, canavarlar aslında masalların içinden ya da yaramazlıkların ardından çıkmazmış yalnızca... Sevdiklerimiz bizi ufak ufak bugünün öcülerine alıştırıyormuş belki de haberimiz yokmuş. Şimdi kimseye sormasam da cevabını biliyorum, herkes anladığı yerden bakıyor kucağında kavuşturduğu ellerine. Kovamadığımız, bitmeyen tükenmeyen ve azalmayan canavarları düşünürken...

Elinde gaz lambası 'insan' arayan Diyojen'i bugün ne kadar iyi anlıyorum.

En son nerde kalmıştık? Hevesim kursağımdaydı değil mi? Canım burnumdaydı, ciğerim pareleniyordu defalarca, elimin tersi yüzümü silip durmaktan kuruyamamıştı bir türlü... Bize çocukluğumuzda öcü diye anlattıkları, canavar kılıklılar yüzündendi hepsi... İnsan gibi dolaşan ancak yüreğinde vicdan barındırmayan ve aslında bir kalbe bile sahip olamayan öcüler yüzünden.

Büyümek insanları anlamaya başladığımızda gerçekleşiveriyor en çok; birdenbire. Zarar veren, hırpalayan, heveslerimizi, hatta hayatlarımızı baltalayan insanları anlıyoruz derken büyüyüveriyoruz. Öcüler insana dönüşüyor ardından. Seçemiyoruz, ayıramıyoruz, işte en çok burda büyümek zorunda kalıyoruz.

Hırslarıyla dünyalara sahip olacağını sanan da, bir çocuğu gelin diye eş alan da, kendinden başkasını umursamayan da, çalan çırpan, şiddet uygulayan, cana kıyan, vatana kasteden, yalanla kardeş, cahillikle yoldaş olan da insan kılığında çıkıyor karşımıza. Biz öyle sanıyoruz, yanılıyoruz, büyüdükçe anlasak da koruyamıyoruz ne kendimizi ne çevremizi...
Yoruluyoruz sonra... Yorgunluklarımız geçsin diye Güneş doğsun istiyoruz, kış bitsin... Baharla yenilenen dünyaya sığınmaya çalışıyoruz... Kuruyan ağaç dalları yeniden çiçeklenirken kalbimizin çoraklaşan topraklarına da su geliyor köklerinden...

Günlerdir evin odalarına kendini sığdırmaya çalışan güneşten kaçıyorum; kalbimin yorgunluğunu, insan görünümlülerin mahvettikleri dünyanın acısını unutmayayım diye. Kanmayayım diye... Merhamet baharla yenilenir mi? İçimiz bizden alıp götürdüklerinin çukurlaşan boşluklarıyla doluyken... Buralara bir kar yağar ertesi gün bahar gelirken, çocuklar ev ödevlerinde aileleriyle sosyal etkinlik adına ne yapacağını bile öğretmen olan komşusuna sorarken... Bahar herşeyi temize çekmeye yeter mi ki zaten???


Çocukluğumuzda anlattıkları öcüleri düşündüm dün; hepsi gerçekmiş meğer, hepsi insanmış...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter