Salı, Kasım 10

Yasemin...



Canım Yasemin,

Gidişinin ardından ikinci mektubum bu... Zaman yeni acılar doğuruyor. Bugünleri görmemen daha iyi diye bir avuntu... İnsan daha fazlasını sığdıramayacakmış gibi oluyor çünkü. Göğsümüz bu kadar geniş mi?

Sanki pencereler açık kalmış bütün tozu, gürültüsü, iyisi kötüsü içeri dolmuş dünyanın. Öyle geliyor ki bana kıyamet yakın. Bombalar patlıyor. Bütün kelimeler anlamını kaybediyor. Ağızlardan çıkanların ne anlattığını çözemiyoruz. Barış diyorlar savaş çıkıyor, yaşam diyorlar ölüm doğuyor. Zaman çivi gibi batıyor kalbimize... Unutmamalıyız dediğimiz ne varsa siliniyor aklımızdan.

Alışmak ne fenaymış Yasemin. Karınca ezer gibi eziyor zamanın zalimleri insanları... Alışıyoruz... İnsanların gidişine, çocukların katline bile alışıyoruz!
Umut, bir somunun kırıntısı gibi kaldı. İnsana an'a sığdırtıyor olan biten ne varsa. Şu ana dolduruyorum çocukların mutluluğunu. 4 adet kurabiye, bir kitap, bir paket çikolata, sokaktaki kediye bir kutu konserve balık, sorularına cevap verdiğin komşunun çocuğu, ufacık bir teşekkür gelen paketi uzatan kargocuya, biber tohumlarına su, güneşe selam, dünyaya dua... Elimizden o an ne geliyorsa... Yine de serinlemiyor bir şeyler.
Huzur vardı eskiden, fotoğraflardaki yüzlerden okunurdu. En çok siyah beyaz olanlarından. Huzur vardı. Mahallelerin nefesinde bile, akşamın çöküşünde güneşin doğuşunda, ikindinin telaşsızlığında bile. Huzur. Dilimize yakışmıyor, kalbimize yerleşmiyor, dünyaya kendini yakıştırmıyor artık.

Elimdeki tırmık izlerini seviyorum şimdi. Annesiz kalmış ve annesinin hasretine daha fazla dayanamamış minicik yavru bir kedinin, elimde bıraktığı çizikler. Varlığının kanıtı gibi, yaşamıştım ben der gibi duruyor parmaklarımın üzerinde.

Yaşadım ben der gibi, ne bırakacağım geriye diye düşünüyorum şimdi...

İmza:Ayşe

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...



Counters
Free Web Counter