Karşımda biri varmış gibi konuşmalıyım. Çünkü kendi kendime söylenmekten, kızmaktan, çıkar bir yol aramaktan sıkıldım. Daralıyorum. Kafamın içi susmuyor. Çünkü sanki bu son nokta, bundan sonrası olmaz, bundan sonrası fazla çünkü. Aklım almıyor. Dayanamıyorum. Bir can daha gitti. Özgecan! Kaçıncıydı kimbilir, ama sonuncu değildi. Öncesi çok, sonrası çok. Çünkü tutunabileceğimiz bir umudumuz yok. Allah'tan başka sığınacak bir kapımız yok. O kadar çok bekledik ki, o kadar çok ümit ettik ki; artık bitti! Hiçbir şey yapılmadan, "gündeme taşıyacağız, gereğini yapacağız, hiçbir suç cezasız kalmayacak" söylemleriyle kaç hükümet geçti. Kimse kimsenin yarasına çare olamadı, keşke tuz da olmasaydı...
#sendeanlat hagtagine gelenleri okurken karşılaşıyoruz. Çok korktuk biz, hep korktuk, belli etmeden, kendimize bile çaktırmadan, kimselere adam akıllı anlatamadan korktuk. Başlı başına ayıp gibiydik. Öyle korktuk. Varlığımız günah gibiydi. Kafamızı kaldırıp gözgöze geldiğimiz insanların çoğu bunu söyledi bize habersizce, sessizce. İlla bi’şeylerden kaçmamız lazımdı. Kendimizi hep korumamız...
#sendeanlat hagtagine gelenleri okurken karşılaşıyoruz. Çok korktuk biz, hep korktuk, belli etmeden, kendimize bile çaktırmadan, kimselere adam akıllı anlatamadan korktuk. Başlı başına ayıp gibiydik. Öyle korktuk. Varlığımız günah gibiydi. Kafamızı kaldırıp gözgöze geldiğimiz insanların çoğu bunu söyledi bize habersizce, sessizce. İlla bi’şeylerden kaçmamız lazımdı. Kendimizi hep korumamız...
Hep dolmuş hikayeleri. Ayaktaysak önümüzde kadınların oturduğu yerde durabilme gayreti, sırtımızı otobüsün duvarına yaslama çabası. Oturuyorsak, yanımıza bir erkek oturur mu korkusu, aman oturursa bacaklarını açıp bizi cam tarafına sıkıştırır mı telaşı. Gideceğin durak gelmeden tek kaldığın için kim bilir kaç durak önce inip onca yolu yürümek. Yaşadık. Hepimiz. Eve dönüşümüzde yoldan alırdı şehriler arası otobüsler. Mecbur kalmasak o ağır valizlerle otogara kadar giderdik ama... Yanımızdan geçen kamyonların, araçların korna seslerini duymamak için neler yapmazdık ki. Korna sesleri, atılan laflar. Durağa doğru yönelip sırf kokukutayım diye yavaşlayan araçlar. Elimizde telefon. İçimiz dua dolu. Başımıza bi'şey gelmeden ailelerimize kavuşma isteği. Yanımıza geliveren eli valizli hemcinslerden gelen güven duygusu arada bir. Her anımızı cehennem gibi yaşamışız birbirimize açmadan. Herkeste aynı korku. Yolda yalnız yürürken arkasını durmadan kontrol etmeyen kadın var mıdır? Hava kararmadan eve dönmeliyim diye içini sıkmayan. Sokakta yürürken birileriyle gözgöze gelmekten korkup, aman yanlış anlamasın diye suçluymuş gibi başı önünde adımlayan tüm yolu; kaşları çatık, tebessümü yasak. Adam akıllı sevinemeyen, mutlu olamayan, hissettiğini olamayan… Gideceği yere hızlı hızlı gidip gelmeye çalışan… İşte, okulda, kendi evinde tanımadığın biri kapıyı çaldığında…
Eşi vefat eden kadınların kapıya bıraktıkları erkek ayakkabılar kadar siyah ve katı bir gerçek bu ayıp. Bu öyle bir ayıp ki! Kocasından şiddet gördüğü halde, gece vakti çoluk çocuk yalınayak sarhoş kocası tarafından kapı önüne konduğu halde, ölümünden sonra yine o adama, hatta ayakkabılarına sığınan komşu gibi. Nasıl acı! Nasıl ayıp! Bunu hangi erkek anlayabilir şimdi?
Lisedeydik. Okula yürüyorduk sabah bir kız arkadaşımla. İlla ki geçtiğimiz/geçeceğimiz dar sokakta duvar kenarında yürüyen ben olmasaydım, ayakkabısının arkasına basıp hızla bize doğru koşan sapkın ruhlu vasıfsız benim belime sarılacaktı, yere düşürecekti, arkadaşımın beline sarıldı, benim belime sarılmış gibi. Yerde can havliyle bulduğumuz taşları atmasaydık, çığlık çığlığa tırmalayıp tekmelemeseydik… Yapamasaydık bunları? Ya da yaptığımız halde Özgecan gibi bıçaklansaydık! Yakılsaydık! O yumurta topuk ayakkabıların sesi hala kulağımda. Arkasına basılmış erkek ayakkabısı gördükçe korkuyorum hala, tiksiniyorum. Bize bunları yaşatmaya ne hakları vardı! Dün gece o arkadaşımı gördüm rüyamda, o sokakta koşarken. Üstünden asır da geçse unutmanın mümkün olmadığını biliyorum.
Lisedeydik. Okula yürüyorduk sabah bir kız arkadaşımla. İlla ki geçtiğimiz/geçeceğimiz dar sokakta duvar kenarında yürüyen ben olmasaydım, ayakkabısının arkasına basıp hızla bize doğru koşan sapkın ruhlu vasıfsız benim belime sarılacaktı, yere düşürecekti, arkadaşımın beline sarıldı, benim belime sarılmış gibi. Yerde can havliyle bulduğumuz taşları atmasaydık, çığlık çığlığa tırmalayıp tekmelemeseydik… Yapamasaydık bunları? Ya da yaptığımız halde Özgecan gibi bıçaklansaydık! Yakılsaydık! O yumurta topuk ayakkabıların sesi hala kulağımda. Arkasına basılmış erkek ayakkabısı gördükçe korkuyorum hala, tiksiniyorum. Bize bunları yaşatmaya ne hakları vardı! Dün gece o arkadaşımı gördüm rüyamda, o sokakta koşarken. Üstünden asır da geçse unutmanın mümkün olmadığını biliyorum.
Sonra gözyaşlarıyla okuyorum, hemcinslerimin akrabalarından, komşularından, arkadaşlarından, dahasından dahasından! gördüklerini.
Evet Özgecan’ın tabutunu kadınlar taşıdı. İzin vermediler evet bir erkeğin daha elinin değmesine… Ve bunu bile anlamayanlar var. Buna bile “vay efendim bu kadınlar ne yaptığını sanıyor!” diyenler var. Çünkü kadınlar öyle kafalarına estiği gibi bir şeyler yapamazlar! Bi kere bir adamdan izin almalıdır. Bi kere sormalıdır değil mi! Çünkü hala, bütün bunların karşısında bile bilinçaltı küflenen insanlar kadını bir kez daha aciz ve onaylanması gereken bir varlık olarak görmüştür.
Evet Özgecan’ın tabutunu kadınlar taşıdı. İzin vermediler evet bir erkeğin daha elinin değmesine… Ve bunu bile anlamayanlar var. Buna bile “vay efendim bu kadınlar ne yaptığını sanıyor!” diyenler var. Çünkü kadınlar öyle kafalarına estiği gibi bir şeyler yapamazlar! Bi kere bir adamdan izin almalıdır. Bi kere sormalıdır değil mi! Çünkü hala, bütün bunların karşısında bile bilinçaltı küflenen insanlar kadını bir kez daha aciz ve onaylanması gereken bir varlık olarak görmüştür.
Bir başına nesin sen kadın! Karşındaki erkek müsvettelerini bile bir erkekle korkutmak zorundasın…
Bişeyler düzelsin diye bugün başlamalı her şey, düşünceye bile ceza gelmeli evet. Aman oğlan doğurun, aman erkek yetiştirin kadınlar, sonra kızlarınızı oğullarınıza hizmetçi tayin edin. Aynı durumda oğlana aferin, kıza azar çakın. Varsınız, bu ülkede bu dünyada, bu erkekleri bu hale getiren sizler gibi kadınlar da varsınız. Şiddet gördüğünüz adamları doğurup bir kopyasını yetiştirenler, "sudan sebeplerle sıkıntı çıkarıp oğullarınıza karılarını dövdüren sonra içleri soğuyan kadın kılıklılar siz de çoksunuz ve öyle suçlusunuz ki!
Ve siz medya maymunları, bin türlü dizinizde, haberinizde, sitenizde onunuzda bununuzda kadını cinsel bir objeye dönüştürüp, yerini sağlamlaştıranlar, yazıklar olsun hepinize. "Fatmagül'ün Suçu Ne" dizisinden bile prim yapmaya çalışan, okuduğunu anlayamamış gerizekalılar gibi, o kızın üzerine dökülen rakı diye satışlara kabartma tozu etkisi getiren hastalıklılar! Ve sırf bu yüzden iştaha gelen, içince de gidip karısını döven sırıtık pis suratlı alıcılar! Şimdi ağzınız sulanarak baktığınız arka sayfa kadınlarına üzülmüş gibi yapmayın. Allah aşkına! Aramızdasınız, vicdanlı adam gibi adamlara bile inancımızı törpülüyorsunuz. Kime ne diyeceğimi bilemiyorum ben. Kime kızacağımı, söveceğimi, döveceğimi… Şiddete yaslıyorum başımı öyle öfkeliyim ki, elimize versinler istiyorum bu canileri, adaletin güvenli kollarına bırakılmasınlar artık! Nolur! Ve hayvan mertebesine bile yükselemeyeceklere hayvan benzetmesi de getirilmesin artık, o canım hayvanlar... Nerde görülmüş onlarda böyle bir ayıp!
Bişeyler düzelsin diye bugün başlamalı her şey, düşünceye bile ceza gelmeli evet. Aman oğlan doğurun, aman erkek yetiştirin kadınlar, sonra kızlarınızı oğullarınıza hizmetçi tayin edin. Aynı durumda oğlana aferin, kıza azar çakın. Varsınız, bu ülkede bu dünyada, bu erkekleri bu hale getiren sizler gibi kadınlar da varsınız. Şiddet gördüğünüz adamları doğurup bir kopyasını yetiştirenler, "sudan sebeplerle sıkıntı çıkarıp oğullarınıza karılarını dövdüren sonra içleri soğuyan kadın kılıklılar siz de çoksunuz ve öyle suçlusunuz ki!
Ve siz medya maymunları, bin türlü dizinizde, haberinizde, sitenizde onunuzda bununuzda kadını cinsel bir objeye dönüştürüp, yerini sağlamlaştıranlar, yazıklar olsun hepinize. "Fatmagül'ün Suçu Ne" dizisinden bile prim yapmaya çalışan, okuduğunu anlayamamış gerizekalılar gibi, o kızın üzerine dökülen rakı diye satışlara kabartma tozu etkisi getiren hastalıklılar! Ve sırf bu yüzden iştaha gelen, içince de gidip karısını döven sırıtık pis suratlı alıcılar! Şimdi ağzınız sulanarak baktığınız arka sayfa kadınlarına üzülmüş gibi yapmayın. Allah aşkına! Aramızdasınız, vicdanlı adam gibi adamlara bile inancımızı törpülüyorsunuz. Kime ne diyeceğimi bilemiyorum ben. Kime kızacağımı, söveceğimi, döveceğimi… Şiddete yaslıyorum başımı öyle öfkeliyim ki, elimize versinler istiyorum bu canileri, adaletin güvenli kollarına bırakılmasınlar artık! Nolur! Ve hayvan mertebesine bile yükselemeyeceklere hayvan benzetmesi de getirilmesin artık, o canım hayvanlar... Nerde görülmüş onlarda böyle bir ayıp!
Ve ailem, canım ailem, annemm, babamm. Ben ve kardeşim, iyi ki sizin çocuklarınızız. Bizi birbirimizden ayırmayan, hem oğlum hem kızım var diye sevinen, aile içinde bile emir vermeyi öğretmeyen, ricanın inceliğiyle, samimiyetin önce saygıdan geçtiğiyle bizi büyüten benim canım ailem…Ve biricik babam ve erkek kardeşim, erkeğim ben diye kendini kenara çekip her şeyi annesinden, bacısından ya da başka bir kadından beklemeyip, o ailedeki her işi bölüşen, ince ruhlu, inançlı, adam sıfatını tüm suretinde taşıyan adamlar! Ve eşim tabii ki, erkek adam yerinde oturur karısı ona hizmet eder tabusundan uzak, hastalıkta sağlıkta, misafirde, kalabalıkta, varlıkta yoklukta, “bir insanın eşini sevmesi, onun her zaman yanında olması demektir. Yardım etmek kılıbıklıktan değil, sevgiden ve vicdandan gelir.” Diyen yürekli yol arkadaşım. Sizi öyle çok seviyorum ki… İyi ki hayatımdasınız. Korkuların içinde tutunacak el, o karanlıkta gördüğüm ışıksınız. Keşke daha çok olsanız çok… Keşke…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder