Yıkıntıların arasına karışmış bir ev daha...
Çocukluğumdan geriye bi'şeycikler kalmasın der gibi sanki..
Hatırlanması uzak resimler...
Koşar adım uzaklaşan bahçeler, güneşli ferah balkonlar, ikindi vakti dinginliği...
Şimdi sadece sessizliği kaldı evlerin... Ağzı kalabalık insanların gölgesinde saklanan.
Balkondan bakardım. Bahçe çiçekler doldururdu kollarına, sanki atlasam kucaklayacaklar gibi...
5. Kat. Ilerisi kuşların evlerine açılan pencerelerle doluydu hafızamda. Hayalimde düzenli, temiz...
Bu balkonun karşısında sonradan yapılan apartmanın 4. katı; güvercin yuvasıydı. Yalnız bir adamın onlarca güvercini kafesten çatma evlerinde ama özgür yaşardı.
Akşam çayında cam kenarına oturup arabaları sayardık kardeşimle; sağdan gelenler benim, soldan gelenler Yunus'un... Bir dakikada en çok kaç araba geçecekti ve hangi taraf kazanacaktı... Ne zaman icat etmiştik bu oyunu yaşımız kaçtı hatırlamıyorum, bugünden çok uzaktaydı...
Mum çiçeğinin kokusu akşam olunca odaya dolar, yemek henüz yenmiş çay ocakla kucaklaşmış, altında ısınan sudan çalıp bulaşık yıkanırken yuvarlak masanın etrafını teyzelerim çevirirdi... Kendilerinden konuşurlardı o zamanlar, çocuklar küçük ya da hiç yokken... Kendilerini kim bilir hangi yılda bıraktılar... Sohbetlerin öznesi çocuklar olalı gözleri uzaklara takılı...
Yağmurlarını hatırlıyorum o evin. Tüm pencerelerin gökyüzüyle burun buruna olmasından sebep sular biriktirirdi camın önündeki oluklar, dedemle anneannem bir o odaya, bir bu odaya koşardı ellerindeki bezlerle. Yağmurun kokusu evin içine sızardı oluklardan... Gökkuşaklarına yakından baktığım odada divanın üzerinde ayaklarımı toplamış otururdum. Anneannemin tereyağı yoğurtlu kurabiyeleri gelirdi önüme tel dolaptan... Mis gibi kokardı... Dedemin şekerli omletinin tadınıysa hiç unutmam, geçenlerde denedim daha tadını tutturamasam da gözlerimi kapattığımda sanki ordaydım hala... Zaman, geçen zaman burnumda tütüyorsun...
Çocukluğumdan geriye bi'şeycikler kalmasın der gibi sanki..
Hatırlanması uzak resimler...
Koşar adım uzaklaşan bahçeler, güneşli ferah balkonlar, ikindi vakti dinginliği...
Şimdi sadece sessizliği kaldı evlerin... Ağzı kalabalık insanların gölgesinde saklanan.
Balkondan bakardım. Bahçe çiçekler doldururdu kollarına, sanki atlasam kucaklayacaklar gibi...
5. Kat. Ilerisi kuşların evlerine açılan pencerelerle doluydu hafızamda. Hayalimde düzenli, temiz...
Bu balkonun karşısında sonradan yapılan apartmanın 4. katı; güvercin yuvasıydı. Yalnız bir adamın onlarca güvercini kafesten çatma evlerinde ama özgür yaşardı.
Akşam çayında cam kenarına oturup arabaları sayardık kardeşimle; sağdan gelenler benim, soldan gelenler Yunus'un... Bir dakikada en çok kaç araba geçecekti ve hangi taraf kazanacaktı... Ne zaman icat etmiştik bu oyunu yaşımız kaçtı hatırlamıyorum, bugünden çok uzaktaydı...
Mum çiçeğinin kokusu akşam olunca odaya dolar, yemek henüz yenmiş çay ocakla kucaklaşmış, altında ısınan sudan çalıp bulaşık yıkanırken yuvarlak masanın etrafını teyzelerim çevirirdi... Kendilerinden konuşurlardı o zamanlar, çocuklar küçük ya da hiç yokken... Kendilerini kim bilir hangi yılda bıraktılar... Sohbetlerin öznesi çocuklar olalı gözleri uzaklara takılı...
Yağmurlarını hatırlıyorum o evin. Tüm pencerelerin gökyüzüyle burun buruna olmasından sebep sular biriktirirdi camın önündeki oluklar, dedemle anneannem bir o odaya, bir bu odaya koşardı ellerindeki bezlerle. Yağmurun kokusu evin içine sızardı oluklardan... Gökkuşaklarına yakından baktığım odada divanın üzerinde ayaklarımı toplamış otururdum. Anneannemin tereyağı yoğurtlu kurabiyeleri gelirdi önüme tel dolaptan... Mis gibi kokardı... Dedemin şekerli omletinin tadınıysa hiç unutmam, geçenlerde denedim daha tadını tutturamasam da gözlerimi kapattığımda sanki ordaydım hala... Zaman, geçen zaman burnumda tütüyorsun...
Ayşe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder