"Kadın duştan çıktı ve masanın üzerine bırakılmış sandviçle bir fincan çayı gördü. Ekmeğin içi çıkarılmıştı. Kadın bunu fark edince ağlamaya başladı. Gülriz Sururi'nin son kitabı "Seni Seviyorum" un kahramanı Sahra satırlarda, kitabı okumakta olan bense yatağımda ağlıyorduk. Ekmeğin içi çıkmış diye. Onu seven adam bu detayı atlamamış diye. Böylece "seni seviyorum" dedi diye. (…) “Delice değil mi? Kadınsı bir sersemlik hatta!”
Ben bu satırları okurken yağmur deli deli çarpıyordu kendini kaldırımlara… Durdum, yağmurun altında ıslanan hayatı izledim… Okuduğum satırların ıslaklığını taşıyordu yüreğim… Yağmurdan koşarak kaçan insanların aklıselimliğine(!) değil, yağmurda dans edenlerin deliliğine dokunuyordu elleri kalbimin…
“Delilik” dedim, “çocukken içimizden geldiği gibi yapılan ne varsa, hepsinin adı değil mi aslında?” Bir çocuğun her şeye sevinebilen hali değil mi hayatın ‘biz büyürken iyileştirdiğini söylediği’? Oysa çoğumuzun içinde hala ‘zillere basıp kaçma isteği… El değmemiş delilikler aradığımız…’ Tek kişi olmamızı bekleyen hayata kendimiz olma cesaretini gösterirken ruhumuz, en çok aşık değil miyiz ve de… En çok… Büyürken çoğumuzun elinden düşürdüğü bu ‘çokluk’ aşkla gelivermiyor mu yeniden?
Alice Harikalar Diyarında filminde bir sahnede, ‘Şapkacı’ karakterinin büyüyen Alice’e söyledikleri geliyor aklıma bunları düşünürken, “Sen çok daha fazlaydın. Sen daha çoktun. Çokluğunu kaybetmişsin!”
Böylesi ‘çok’ doğarken ana rahminden, nasıl oluyor da sevinebilmekten korkar hale gelecek kadar eksiliyoruz? Olması gerekenlere kim inandırıyor bizi? Ne zaman öğretmeye başlıyorlar bize boyun eğmeyi, alttan almayı, teslim olmayı, birilerine yaranmayı? Kimin kuralları bu giyinip dolaştığımız?
Önümüze koydukları kalıplara bakıyorum şimdi, kenarımızdan köşemizden kesilip içine sığmamız istenen kalıplara... “Orada dur!” diyen seslerle çevrili sınırları, “burada sus!”
“Çok fazla gülme, her şeye sevinme! Delice şeyler söyleme! İnsanların anlayacağı şekilde konuş!” Duvarlarının dili bunları öğütlüyor habire… Yalancı ödüllerle kandırıyor ruhları; azalttıkça artan ödüllerle… Renkli ne kadar fırfırı varsa ruhumuzun tedavülden kaldırmaya çalışıyor…
Ta ki biz bir gün, sevdiği adam ekmeğin içini çıkararak “seni seviyorum” dedi diye ağlayan kadının gözlerindeki nemi taşıyıncaya dek… O yüzden ‘delilik en çok aşkla kardeş’ diyor içimdeki ses… Geldiğinde bizi sarsıp tüm kalıpları yıktırıyor… Olur olmadık şeylere gülüp, insanların anlam veremediği inceliklere gözyaşı döküyoruz… İçimizde renkli kalemlerini elinden alıp küstürdüğümüz çocuğa rengarenk balonlar verip hayata döndürüyoruz…
Eksilen ne varsa tek tek topluyoruz yerden. İnsanların bakışlarından soyunup, kendimiz olduğumuz kadar aşık, içimizden geldiği gibi hareket ettiğimiz ölçüde deli oluyoruz… İmkansızlık tohumlarını ayıkladığımızın farkına bile varmadan ‘olmaz’ları ‘olabilir’ yapıyoruz… Yani “gerçekçi olup imkansızı istiyor” halde buluyoruz kendimizi…
Hafızamızın alamayacağı kadar ayrıntıyı nasıl olup da hatırlayabildiğimizi açıklayacak bir akıllı yok, aşıkken. Ve bahçedeki erik ağacının çiçeklenmesine her bahar hayret edip sevinen insanlar giderek artıyor mu bilmiyorum. Kurumaya çalışan menekşeyle konuştukça canlanacağına inanan daha kaç kişi olabiliriz? Güneş doğmuş mu diye telefon ekranına bakan uyandığında ya da? “Seni seviyorum” demenin her gün bin türlüsüyle karşılaşıp, aynı anda ağlayıp gülebilmeyi başaran kaç insan tanıyoruz? Uçağı kaçıracağı umurunda olmadan karşısındaki sevgili yüzün seyrine devam etmeyi ne olarak tanımlarsınız? “Uçuyorum” dediğinizde içinizdeki duyguyu tarif edecek bir akıllı lisanınız var mı? Okuduğumuz kitabın ellerimize gönderilme vaktinin “tam zamanı” farkındalığını taşıyanlar el kaldırsa da saysak veya… Dünyayı bir tebessümün bile değiştirecek gücü taşıdığına kaçımız inanıyoruz? Sokak ortasında en deli ve en çocuk halimizle karnımız ağrıyıncaya kadar gülebilecek kimler var şimdi bu yazıya gözü değenler arasında?
Eksiklerimi toplarken yerden velhasılı; çocukluğum yeniden, ayaklarına kırmızı rugan ayakkabılarını geçirip “ben buradayım!” diyor... Bayram şekerine benzettiği buluta el sallarken yüreğimin eli, hayallerim boyumu aşıyor…
Ha bu arada unutmadan; biliyorum o menekşe kurumayacak!
Ayşe ÜNSAL
Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi 4. Sayı
10 yorum:
ben de biliyorum o menekşe kurumayacak
delilik, içimdeki kafeste çırpınmaktan, çıkmaya çalışmaktan yorulmuş, arada bir yine de çırpınıp duran saklı kuşum.
bu arada yazdıklarınız çok güzel. güzellikten öte, yüreğimi ve gözlerimi güldürmeye, yüreğimdeki saklı kuşumun orada olmasının anlamsızlığını bana anlatmaya yetti de arttı bile. teşekkür ederim Ebr-i Nisan:)
@ hoş geldiniz sevgili ayhırsızı;)
Değil mi ama!
@Sevgili yıldız_sepeti, ne güzel söylemişsiniz; nasıl da kafesler içinde kalıveriyor içimizdeki deliliğimiz... Oysa biz kendimiz olduğumuz kadar deli, deli olduğumu kadar Biz'iz...
Ben teşekkür ediyorum hoş geldiniz güzel yorumlarınızla;)
berrak bir su gibi kendi yatağında akıyor cümleler..ah ne gerçek ve ne kudretli harfler..sonra şeddeli kelimeler şeddeli cümleler ve son cümlesi bulundukları yamaçtan kopup gelecek yenilerinin habercisi olarak vücud bulan bu yazı..son paragraf..
''Eksiklerimi toplarken yerden velhasılı; çocukluğum yeniden, ayaklarına kırmızı rugan ayakkabılarını geçirip “ben buradayım!” diyor... Bayram şekerine benzettiği buluta el sallarken yüreğimin eli, hayallerim boyumu aşıyor…
Ha bu arada unutmadan; biliyorum o menekşe kurumayacak!''burda durayım artık.sarsıldım..yüreği deli çocuk hayallerini sakın aklına göre kısaltma..hep aşsın..ve hep böyle kal..deli nolacak:)
Bu gün seni seviyorum diyen binbirinci kişi olmak istiyorum..
Ve bahar gelende pencerenden gördüğün erik ağacınıda çok sevdim...Seni sevdim hasılı hem de çok..
Deli olmadan veli olunmazmış,öyle ince bir sır...
iki gündür her okuduğumda başka keyf aldım yazından ,
yüreğine sonsuz nur mevladan nisanım.hayırlı ramazanlar..sevgi selam ve dua ile...
@ arkashx, :)sevgili dost, eyvallah;)
Aklım/ız/a değil de başkalarının aklına direniyorum/z... Bize doğru olan bu diye direttiklerine..
Çünkü akıl da yürek gibi çocuk bakışlı koruyabilirsek... ama koruyabilirsek... delilik aslında sahip çıkmamız gereken özümüz gibi, vicdanla sarmalanan en fazla...
Ama işte "telafisi yok insanın"... Öyle sıkıldım ki aynılaşan insanlardan, umarsızlaşan, kendinden başkasını önemsemeyenlerden, saygısızlığının bile farkına varamayanlardan...
Delirmek istiyorum! Ya da özüme dönmek...
@ Beyaz Lalem! Seviliyorsun sen de çokça bil ! (;
Teşekkür ederim...
Ne güzel cümle kapılarından birlikte geçmek... Maddeden mânaya giden yolda buluşabilmek... Umudu tazeleyen halinizi seviyorum çok!
Güzel yüreğin hep buralarda olsun, hep kalbin kalbime karşı dursun inşaallah...
Hayırlı ramazanlar dilerim ben de.. Dualarından eksik etme nisan kardeşini;)
Sevgi, selam ve dua ile Lalem...
merhaba desem...
satırlarını okumaktan, kurduğun cümlelerin içinde kaybolmaktan keyif aldım.
Hoşgeldiniiiz Sevgili Sıradan bir balık, merhabalar ;)
Sesimin yankısını böyle duymak ne güzel.. çok memnun oldum.)
Yorum Gönder