“Çocuklarda her şey var, ellerinden alınandan başka..”
Jacques Prevert
Yanağımı cama yasladım dışarıdaki mevsimi seyrediyorum. Bir bahar salınarak geliyor sokaklarına hayatın… Bütün grilere elindeki renkleri bulaştırarak yürüyor... Lakin her yerde istediği rengi bulamıyor parmakları. Grinin hâkimiyetini alt edemiyor… Tıpkı şimdi Libya’da olduğu gibi… Ya da baharın kapısında uzun uzun durduğu Filistin, Afganistan, Pakistan, Irak ve niceleri…
Düşünüyorum; bu baharda ağaçların çiçeğe durduğunu görmek isteyecek kaç insan vardı; ölen, öldürülen? Kaç çocuk? Ya da bir kış günü üşümeye hasret kalacak kadar yaşamaya aç kaç can parçası…
Gözleri savaşın soğuk yüzünde nemli bakışlarını gezdirirken buluştular ölümle. Kimisi birinden önce, kimisi diğerinden sonra… Hayatta kalmanın da yaşamak olmadığı zamanları yuttular içlerindeki uçuruma… Ve nefes saymanın adına yaşamak diyorlar şimdi bombaların uğultusu çoğalırken kulaklarında…
S a v a ş… Bir daha hiçbir zaman ısınmayacak hayatları, aynı cümlede vurgular gibi kaskatı bir isim hâlinde düşüyor bedenlerine… Ucu yaşamaya da ulaşsa ölümlü kelimeler birikmiş kalplerin aynı sıcaklığa kavuşmasını bekleyemiyor hiç birisi… İnsanları aynı yaşlılıkta toplamayı başaracak bir acının nefesi hissediliyor enselerde sadece…
Bir çocuk durmadan yaşlanıyor… İçinden hayalleri, içinden umutları dökülüyor çıplak ayakla koştururken ölümün sobelemek için insan aradığı sokaklarda. Kalbinde ölümlü kelimeler yetiştiriyor hiç fark etmeden. Ellerine bakıyor durup; sanıyor ki ellerinde hâlen her şey var. Yaşadığını bilecek kadar terliyor avuçları… Nefesinden heyecan damlıyor hâlâ… Aklından hayatta kalmak yerine dondurmanın tadını geçirmek istediği günleri özleyerek kulaklarını kapıyor bomba seslerine… Emanet uykuları korkunun koynunda kıvrılarak
yaşıyor… Annesinin ya da babasının gurbetine düşen sesinde duyuyor belki en büyük acıyı…
Ağıtları bir zamanlar misket oynadığı sokakları dolduruyor… Gözleri gökyüzünün grisi kadar bıkkın olduğunda vazgeçiyor hayallerinden… Gözlerinden çocukluğunu akıtıyor… Acıdan büyüyen bir yüzün tüm insanlığın bittiğini söyleyen bakışları bütün bedenini kaplıyor ardından. Yüzüne sinen çaresizlik bütün insanlığın utancı oluveriyor...
Baharın seyrine durmuşken savaşın kahrolası varlığına değmeden geçemiyor aklım… Bu güzellikten mahrum bırakılmış binlerce, milyonlarca insan geçti gözlerimizin önünden… Bir televizyon ekranından “ah savaş filmi olsaydı” bakışlarıyla hayatımızdan kısalı uzunlu zamanlar toplandı acıya… Vicdanımız sesini bir duyurdu bir duyuramadı… Elimiz bir yetişti bir yetişemedi… Elimizden dahası gelse de belki dahasına kalan yol bir türlü bitmedi… Tek bildiğimiz dilimize ördüğümüz dualarla varmaktı onlara…
Gözlerimizin önünde büyüyor çocukları savaşın… Yaşlanıyorlar bizim oyuncak çağımıza denk gelen yaşlarıyla… Gürültüler kopartıyor yürekleri feryat figan… Onlar ailelerini, onlar evlerini, onlar çocukluklarını istiyorlar geri, ekrana dolan gözleriyle… Acıdan incelen kalpleri yastan başkasını bilmiyor artık… Utan ey insanlık!
Bir çocuk ağlıyor orda, tam savaşın ortasında. Adı belki Umut, belki Barış, belki de Hayat...
Adının anlamını düşürürken içinden savaşın göbeğine aynı gökyüzünü paylaşıyor, bir avuç toprağı paylaşamayanların da yerine…
Ve bir çocuk son kez ellerindekilere bakarak kaldırıyor başını…
Soruyor: “ Savaş, b a b a m s e n d e v a r m ı ?”
[Ayşe Ünsal]
Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi 2.Sayı
4 yorum:
ne acı ne hüzün n egereçekçi bir keder..tarifsiz..çocuklar olunca mevzubahis hele ki savaşta bütün renkleri soluyor gökkuşağının..yok yok aydınlıktan bahsedilmiyor savaş ve çocuk olunca..dergide okuyunca da yazın bitince dilimden dokülüvermişti şimdi olduğu gibi
''seni de vururlar bir gün ey acı!
uçuşup durduğun kanatlarından..
sazın sözün türkülerin tükenir
elleirn koynunda kalaklırsın..''
sağlıcakla kal..
acıyı da vururlar mı bir gün gerçekten..
bilmem..vururlar belki birgün sapan taşlarıyla çocuklar..ya da bir gün kendi kendini vurur..acı'nın acı intiharı..
umarım dost... umarım...
Yorum Gönder